Eylül gelmiş. Biricik sevgili ‘’yaz’’ımın ayağını kaydırıp egemenliğini ilan etmiş.
Ne zaman bitti o koskoca yıl beklediğim, hayallerini kurduğum yaz?
Hani insan çok güzel bir rüya görürken uyandırana sitem eder ya…
Eylül ayı o tatlı uykudan uyandırandır.
Ağustos böceklerinin son konser dönemi…
Aslında sonbahar güzel mevsimdir ama bir ciddiyeti de vardır.
Bolluktan kıtlığa geçiş dönemidir çünkü…
Domatesler, barbunyalar, bamya konserveleri, tarhanalar…
Vedayı hatırlatır.
Misafirlikte tam arkadaş edinmiş, oyun kurmaya başlamışken o en tatlı anda ‘’Hadi çocuklar! Gidiyoruz!’’ diyen anne babanın sesi gibi zamansız…
Külkedisi’nin gece yarısı balkabağına dönüşmesi gibi…
Peki, yaz neden bu kadar sevilir?
Yaz kolaylıktır. Sofrası bile kolay. Kes bir karpuz… Yanına peynir, makarna…
Ohh daha ne ister insan? Hele domates, salatalık, biberlerle günün her öğününde sulu sulu, ayrı bir şenlik. Bir hafiflik…
Yaz demek neşe demektir, çocukluk demektir. Okulların kapanması demektir.
Hoşçakalın işteş fiiller, bayağı kesirler!
Kimse kimseyi, parasının 3/8’iyle yormaz. Herkes efendi efendi alışverişini yapar.
O problemlere konu olan insanlar yaz gelince koyuvermişlerdir kendilerini…
Padişahlar bile savaşmaz yazları...
Öyle olunca ödev yükü de çıkmaz.
Bize kalan sabah kuşağında çizgi film, öğlen Susam Sokağı ve Süper Mario’yla prensesi kurtarma, akşam üstü de bahçeye iniş ve arkadaşlarla çılgınlar gibi oynama… Ve tabi piknikler…
Gün uzun. Gece olmak bilmez.
Anneler havanın kararmasıyla balkondan anons yapana kadar sokaklar senin!
Yemek desen, her şey mobil halde, ekmek arası yapabileceklerin hayal gücüne kalmış.
Master şef olmaya o zamanlar başlarız. Her şey ekmek arasına konabilir haldedir. Ekmeğin arasında, domatesli çubuk makarna; yoğurtlu bulgur pilavı hatta tulumba tatlısı bile görülmüşlüğü vardır. Hem oynar hem yersin. Yeter ki yakan topta vurmasınlar peçeteye sarılı ekmeğini…
Koş, atla, zıpla, kah kukalı saklambaç, kah renkli istop oyna. Yerde çivi varmış gibi ağaçlara tırman, orada otur. Yavru kedi sahiplen. Pisi pisiye doğum günü partisi düzenleyip köfteden pastaya diktiğin mumu üfletmeye çabala…
Türlü türlü akıl dışı ama bir o kadar da eğlenceli muzurluklar…
Yaz eşittir ‘’tatil’’ demektir.
Hiçbir şey yapmaya zorunlu tutulmadığın bir zaman dilimi…
Hava kırk derece, nem almış başını giderken insan nasıl özenir, o kafasında hasır şapkalar, yüzünde koca gülümsemeler olan insanlara…
Hele o açık büfe görüntüleri yok mu!
Buzdan heykeller, karpuzu delik deşik ederek yaptıkları süslemelerle pek şaşaalıdır.
‘’Büyüyünce çocuğumun adını ‘’Tatil’’ koyacağım. Çünkü dünyanın en güzel şeyidir tatil!’’
Büyüdük…
O günlerin üzerinden yıllar geçti. Yetişkin de olsak ebeveyn de olsak yaza kavuşma heyecanımız çocukluğumuzdan farklı mı?
Tıpkı karne günleri gibi, gurbetteki akrabamızın hediyelerle dönüşünü beklerdik. Şimdi her sene bekliyor muyuz yine o yaz günlerini?
Her sene bir sonraki yılın tatiliyle ilgili hayaller kuruyor muyuz hepimiz?
Yoksa bazıları için tatil başka anlamlar mı taşıyor artık?
Elbette her insan tıpatıp aynı duygu yoğunluğunda değil. Çocukken herkes için tatil sevilen bir hayal olsa da yetişkin olduğunda insanların tatille ilgili tepkileri çeşitlilik göstermeye başlıyor.
Bazılarının dört gözle beklediği, yaşama keyif katan şey anlamına gelen tatil, bir başkası için gidişte ve dönüşteki zorluklar, evinin konforunu özleme ve ekstra masraflar anlamı taşıyabiliyor. Biri alacağı keyfi diğeri zahmeti ön plana koyabiliyor. Yani ‘’tatil’’ kavramından anladıklarımız da başka.
Mizaçtaki bu farklılıklar beğenilerimize de yansıyor.
Kimimiz sakin, huzur dolu yerleri tercih ederken kimileri de ‘’nerede hareket, orada ben’’ diyerek seçimini ortaya koyuyor. Tıpkı ‘’deniz’’ deyince birinin aklına ızgara levrek diğerinin aklına suda serinlemek gelmesi gibi..
Meselemiz bunlarla bitmiyor tabi..
Hani insan çok güzel bir rüya görürken uyandırana sitem eder ya…
Eylül ayı o tatlı uykudan uyandırandır.
Ağustos böceklerinin son konser dönemi…
Aslında sonbahar güzel mevsimdir ama bir ciddiyeti de vardır.
Bolluktan kıtlığa geçiş dönemidir çünkü…
Domatesler, barbunyalar, bamya konserveleri, tarhanalar…
Vedayı hatırlatır.
Misafirlikte tam arkadaş edinmiş, oyun kurmaya başlamışken o en tatlı anda ‘’Hadi çocuklar! Gidiyoruz!’’ diyen anne babanın sesi gibi zamansız…
Külkedisi’nin gece yarısı balkabağına dönüşmesi gibi…
Peki, yaz neden bu kadar sevilir?
Yaz kolaylıktır. Sofrası bile kolay. Kes bir karpuz… Yanına peynir, makarna…
Ohh daha ne ister insan? Hele domates, salatalık, biberlerle günün her öğününde sulu sulu, ayrı bir şenlik. Bir hafiflik…
Yaz demek neşe demektir, çocukluk demektir. Okulların kapanması demektir.
Hoşçakalın işteş fiiller, bayağı kesirler!
Kimse kimseyi, parasının 3/8’iyle yormaz. Herkes efendi efendi alışverişini yapar.
O problemlere konu olan insanlar yaz gelince koyuvermişlerdir kendilerini…
Padişahlar bile savaşmaz yazları...
Öyle olunca ödev yükü de çıkmaz.
Bize kalan sabah kuşağında çizgi film, öğlen Susam Sokağı ve Süper Mario’yla prensesi kurtarma, akşam üstü de bahçeye iniş ve arkadaşlarla çılgınlar gibi oynama… Ve tabi piknikler…
Gün uzun. Gece olmak bilmez.
Anneler havanın kararmasıyla balkondan anons yapana kadar sokaklar senin!
Yemek desen, her şey mobil halde, ekmek arası yapabileceklerin hayal gücüne kalmış.
Master şef olmaya o zamanlar başlarız. Her şey ekmek arasına konabilir haldedir. Ekmeğin arasında, domatesli çubuk makarna; yoğurtlu bulgur pilavı hatta tulumba tatlısı bile görülmüşlüğü vardır. Hem oynar hem yersin. Yeter ki yakan topta vurmasınlar peçeteye sarılı ekmeğini…
Koş, atla, zıpla, kah kukalı saklambaç, kah renkli istop oyna. Yerde çivi varmış gibi ağaçlara tırman, orada otur. Yavru kedi sahiplen. Pisi pisiye doğum günü partisi düzenleyip köfteden pastaya diktiğin mumu üfletmeye çabala…
Türlü türlü akıl dışı ama bir o kadar da eğlenceli muzurluklar…
Yaz eşittir ‘’tatil’’ demektir.
Hiçbir şey yapmaya zorunlu tutulmadığın bir zaman dilimi…
Hava kırk derece, nem almış başını giderken insan nasıl özenir, o kafasında hasır şapkalar, yüzünde koca gülümsemeler olan insanlara…
Hele o açık büfe görüntüleri yok mu!
Buzdan heykeller, karpuzu delik deşik ederek yaptıkları süslemelerle pek şaşaalıdır.
‘’Büyüyünce çocuğumun adını ‘’Tatil’’ koyacağım. Çünkü dünyanın en güzel şeyidir tatil!’’
Büyüdük…
O günlerin üzerinden yıllar geçti. Yetişkin de olsak ebeveyn de olsak yaza kavuşma heyecanımız çocukluğumuzdan farklı mı?
Tıpkı karne günleri gibi, gurbetteki akrabamızın hediyelerle dönüşünü beklerdik. Şimdi her sene bekliyor muyuz yine o yaz günlerini?
Her sene bir sonraki yılın tatiliyle ilgili hayaller kuruyor muyuz hepimiz?
Yoksa bazıları için tatil başka anlamlar mı taşıyor artık?
Elbette her insan tıpatıp aynı duygu yoğunluğunda değil. Çocukken herkes için tatil sevilen bir hayal olsa da yetişkin olduğunda insanların tatille ilgili tepkileri çeşitlilik göstermeye başlıyor.
Bazılarının dört gözle beklediği, yaşama keyif katan şey anlamına gelen tatil, bir başkası için gidişte ve dönüşteki zorluklar, evinin konforunu özleme ve ekstra masraflar anlamı taşıyabiliyor. Biri alacağı keyfi diğeri zahmeti ön plana koyabiliyor. Yani ‘’tatil’’ kavramından anladıklarımız da başka.
Mizaçtaki bu farklılıklar beğenilerimize de yansıyor.
Kimimiz sakin, huzur dolu yerleri tercih ederken kimileri de ‘’nerede hareket, orada ben’’ diyerek seçimini ortaya koyuyor. Tıpkı ‘’deniz’’ deyince birinin aklına ızgara levrek diğerinin aklına suda serinlemek gelmesi gibi..
Meselemiz bunlarla bitmiyor tabi..
Bu tatilin bir de bitiş sendromu var.
Her güzel şeyin bitişi olduğu gibi tatil de bitecek.
Yine kürkçü dükkanına dönülecek. Sanki tüm sorunlara elveda demiş, atımıza atlayıp gitmiştik. Meğer bindiğimiz atlı karıncaymış. Tur bitince indik aynı yerde miymişiz?
Sahi, insan bu stresi neden yaşar?
Neden biten bir şeyi bırakmak istemez?
Yeni bir şeye geçişte neden zorlanır?
Aslında insan, kendi kendini bu stresin içine iter. Çünkü bazen hayatın gerçeğine uyumlanmaya direnebiliyor. Oysa hayatın içinde her şey, hareket ve değişim halinde Yeni bir duruma, yeni bir oluşuma bürünüyor. İnsan ise alıştığı konfor alanından çıkmak istemiyor.
Oysa, konforu keyifli hale getiren şey, daha önceki hareketi, hatta azıcık da acılı çabasıdır. Bu yüzden üretimden sonra yapılan tatil dinlendirici gelir, keyifli gelir. Zannettiğimizin tersine üretimleri azaltarak ya da kaçarak yapılan tatil öyle dinlendirici ve keyifli olmaz.
Tatilin keyifli geçmesi ve dönüşte de hemen işimize konsantre olmak için esneyebilmemiz, döndüğümüz yere uyumlanmamız çok önemlidir.
Eğer bu uyumlanma hızlı gerçekleşirse ne Eylül sendromu ne de tatil dönüş sendromu olmaz.
- Hemen üretime geçmek, tatil rehavetinden hemen çıkmak.
- Sabah erken kalkmak, gece erken yatmaya çalışmak
- Yeni ve hemen başlanabilir hedefler oluşturmak
- Günlük rutin yürüyüşler yapmak
- Elektromanyetik ile ilişkimizi mümkün olduğu kadar azaltmak..
Eğer bir insan tatilden, tüketimden keyif aldığı kadar; üretimden, işinden de keyif alıyorsa o insan tatil öncesi de sonrası da mutlu bir insandır.
Mesele üretimden keyif alabilmek ve zaten üreten insan tatilinden keyif almayı hak eder. Bu sebeple tatil dönüşü insan bir eziyetin içine değil de keyif aldığı başka bir sürecin içine dönmüş olur. Hemen uyumlanıp sürecini yönetir.
Yaşamın içinde,
- fayda ile keyfin
- disiplin ile eğlencenin
- iş ile tatilin
- verme ile almanın bir dengesi olmalı.
Eylül ayı üretim keyfini yaşayanlardan mısınız?
Eylül Sendromu
Reviewed by Deneyimsel Tasarım Öğretisi
on
Eylül 19, 2022
Rating:
İnsan biten şeyi neden bırakmak istemez ki?
YanıtlaSilHayatta olması gerekenlere uyumlanmkak...
Konfor sağlar.👍
Pisi pisiye doğum günü partisi düzenleyip köfteden pastaya diktiğin mumu üfletmeye çabala… 😂
YanıtlaSilÇok güzel ve keyifli bir yazı olmuş. Elinize sağlık..
Üretimin olduğu eylül bile çok güzel kaleminize sağlık.
YanıtlaSilÇocukluktannnn yetişkinliğe... Sadece Eylül değil, tüm sendromlardan çıkış taktikleri😉 Ne keyifle okudum... Teşekkürler 🌸
YanıtlaSilÇok keyifli, eğlenceli, fayda dolu bir yazı. Ne iyi geldi, teşekkürler. Kaleminize sağlık 🌸
YanıtlaSilYaz kolaylıktır. Sofrası bile kolay. Kes bir karpuz… Yanına peynir, makarna…
YanıtlaSilBirde acılı şalgam :) :) :)
Umarım en az tüketirken ki kadar üretirken de keyif alırım 😊
YanıtlaSilYazın rahatlığına kapıldığımız bu dönemde yine çok faydalı bir yazı olmuş. Ellerinize sağlık
YanıtlaSilÇok keyifli, faydalı bir yazı olmuş
YanıtlaSilElinize sağlık
Şuna da çok güldüm😊
“Kimse kimseyi, parasının 3/8’iyle yormaz. Herkes efendi efendi alışverişini yapar.”
Çok keyifli bir yazı emeğinize sağlık
YanıtlaSilÇoğumuzun yaşadığı halleri ve çözümlerini çok güzel ifade etmişsiniz 😍🌴☀️
Yorulanin dinlenme hakkı var.
YanıtlaSilYorulmayanin uyuma da bile zorlanıyor uyuyamıyorum diyor .
Üretim de olmak insanın dinlenmesinide tatilinde uretmeyenden paralı oluyor.
Kaleminize sağlık
YanıtlaSilKeyifli bir yazı olmuş..
Ilk defa belkide bir eylulu sendromsunz geciriyorum. Farkediş cok onemli...
YanıtlaSilEmeğinize kaleminize sağlık tam da tatil ve dönüşünü tarif etmiş bir gerçek bu kadar mı güzel anlat
YanıtlaSilTüketimlerimizi nasıl dizayn ediyoruz? Tüketimimde dahi kaliteyi koruma çabası içinde miyim? Kaliteli tüketim yapabiliyor muyum? Yaptığım tüketim benim yeniden üretime geçişimde beni zorluyor mu?Dengede bir tüketim içinde kalabildikce insanin üretimine geçişi daha kolay oluyor ve hatta o geçişten bile sikayetlenmek yerine keyif alabilir hale geliyor.. tuketimlerimiz ve üretimlerimizle dengede bir çizgide olabilmek dileğiyle...
YanıtlaSilÇocukluk tatil anılarıma döndüm.😊 Keyifli şeyleri bırakmak zor gelir insana. Üretim haline geçerken hemen adapte olmak İçin yardımcı bir yazı olmuş👍🏻 Bu güzel yazı İçin emeklere teşekkürler 🌸
YanıtlaSilAslında zorlantı yaşadığımız şeylerin hayatımızdaki bozuk dengeler sebebiyle oluştuğunu gösteren çok güzel bir konu olmuş, elinize sağlık .
YanıtlaSilO yüzden dengede bir hayat sürmek istiyorsak;
YanıtlaSilYaşamın içinde,
fayda ile keyfin
disiplin ile eğlencenin
iş ile tatilin
verme ile almanın bir dengesi olmalı.👏👏👏
Nasıl pratik bilgiler. Kaleminize sağlık.
Üretimle,tüketimi anlatan keyifli bir yazı olmuş.Emeklerinize sağlık
YanıtlaSilHer konuda denge önemli!!
YanıtlaSilÇocukluğumdaki oynadığım oyunlara, yazın sulu sulu yediğim domatesin lezzetlini tekrardan hatırladım :)) Farkındalığı ve hayatın içindeki sıkışıklığı bu kadar güzel anlatılmazdı. Emeğinize ve kaleminize sağlık.
YanıtlaSilÇocukluğumda oynadığım oyunlara, sulu sulu yediğimi domatesin lezzetini tekrardan hatırladım :)) Farkındalığı ve hayatın içimdeki sıkışıklığı bu kadar güzel anlatılmazdı. Kalemizine ve emeğinize sağlık.
YanıtlaSilNe güzel yazmissiniz....emeğinize sağlık....hep üretimde kalmak dileği ile....insaAllah
YanıtlaSilDengede bir hayat sürebilmek. Bunu başarabildiğimizde tatilin bir kaçış olmadığının da farkına varıyoruz.
YanıtlaSilOkurken keyifle okudum. Ve çocukluktaki tatillere döndüm. Eskiden yapılan her tüketim aslında birer üretimle başlarmış. Ekmek arası yapılan atıştırmalar ilk arkadaşlara yapılırdı. Annem onunda canı çeker derdi.😊
YanıtlaSilİnsanın tükettikçe, tatil yaptıkça mutlu olacağını sanması ne büyük yanılgı :) Üretimin varsa o tatilin ve tüketimin bir anlamı var oysa ki.
YanıtlaSilBu sürece hızlı adapte olabilmek için beş yöntem;
YanıtlaSilHemen üretime geçmek, tatil rehavetinden hemen çıkmak.
Sabah erken kalkmak, gece erken yatmaya çalışmak
Yeni ve hemen başlanabilir hedefler oluşturmak
Günlük rutin yürüyüşler yapmak
Elektromanyetik ile ilişkimizi mümkün olduğu kadar azaltmak..
Eylül ile başlayan iş, güç, okul gibi süreçler için sendrom yaşamamak için yol gösteren keyifli bir yazı olmuş. Hemen üretime geçmek ne güzel.. Elinize sağlık..
YanıtlaSil
YanıtlaSilÇok güzel bir yazı olmuş yazarın kalemine sağlık
Kaleminize sağlık 🍂🍁
YanıtlaSilNe güzel bir yazı olmuş. Eylül ayı üretimle devam edecek 👏👏👏
YanıtlaSilGiderken de dönerken de mutlu olduğum bir tatili ilk defa geçirmemin neden olduğunu bir kez daha anlamış oldum.. Üretim sonrası tüketimin önemi ne de güzel şeysin...
YanıtlaSilÇok akıcı keyifli bir yazı olmuş 🙂 Ellerinize sağlık
YanıtlaSilÇok güzel bir yazı olmuş emeğinize sağlık
YanıtlaSilDüşündüren ve yöntem veren güzel bir yazı. Yüreğinize sağlık
YanıtlaSilİnsan aslında tatili hiç bir şey yapmamak üzere algılamasa,tebdili mekanda ferahlık var diye düşünüp ,gittiği yerde de üretime geçse,belki de eylül sendromu olmaz,Allah ne diyor bize inşirah suresinde ,bir işte yorulunca diğerine geçin,bizde böyle düşünüp başka bir üretime geçeyim niyetiyle yapsak ne güzel olur ,inşallah farkedenlerden oluruz
YanıtlaSilBırakmak istememek bugüne yüzümüzü dönmeyi zorlaştırıyor. Bugünün nimetini anlamak için, dengeyi bulmak için Eylül'e yüz çevirmek yerine, belki de onu kucaklamalıyız. Huzurla kendimizi bırakabildiğimiz Eylül'lerimiz olsun. Ellerinize sağlık.🌸
YanıtlaSilHerkesin tamda nasil kurtulacagini bilmedigi bi süreçte ilac gibi biyazi cok teşekkür ediyoruz
YanıtlaSilHem çok eğlenceli hem de güzel bildiler içeren bir yazı 👏🏻
YanıtlaSilİnsandan, hayattan ,yeryüzündeki herhangi bir kavramdan bahsedecekseniz her şey DTÖ kapsamına giriyor.
YanıtlaSilİnsan , tatil ve yine güzel ve faydalı bir yazı..Teşekkürler.
Ureten insan tatilinden keyif almayı hak eder
YanıtlaSiltuketimden keyf alacağımızı zannetme yanigimizi fartettiren yazarın emeğine saglik
Bu yazı beni çocukluk yıllarıma götürdü. Dünyanın nispeten daha temiz olduğu, bizim de daha saf olduğumuz günleri özledim. Bahçede oynarken kızarmış patates, yeşil biber kokusu...Mis gibi çimen kokusu, güneşin bunaltmayan sicakligi..
YanıtlaSilHayaller, idealler...
Hey gidi güzel günler...
Yazanların ellerine emeklerine sağlık 😊
Dengeli yaşamak, aşırılaşmamak, ne kadar da zor... Fayda be eğlencenin yan yana olmasının tadına doyulmaz..
YanıtlaSilHarika bir yazı
YanıtlaSilHem düşündüren hem de çok keyifli bir yazı olmuş, elinize emeğinize sağlık
YanıtlaSilÇocukluğuma gittim, geldim.:) Kaleminize sağlık, çok keyifli bir yazı olmuş🌸
YanıtlaSilÇok eğlenceli, çok samimi sıcacık bir yazı elinize sağlık :)
YanıtlaSilDün gibi hatırlıyorum tatil dönüşünde çekilen eziyet leri. Bu bilgiden sonra sürekli mutluluk la gezdiğimzden unutmuşuz. İnsanın gerçeği bilmesi kadar büyük bir zenginlik yoktur.
YanıtlaSilYaz ve kış arasındaki dengeyi çok bozmamak gerektiğini anlatan farkındalık yaratan çok güzel bir yazı:)
YanıtlaSilEylül ayı. Yazlar çocukken ne kadar da güzeldi.
YanıtlaSilÇok güzel ve anlamlı bir yazı gerçekten, kaleminize sağlık
YanıtlaSilHarika bir yazı olmuş emeğinize sağlık.Üretimden keyif almak urettikce daha da üretmek istemek tatilin rehavetini geride bırakıp Eylül ile hareketlenmek benim motivasyonunu arttırdı açıkçası tatil dönüşü hemen uyumlandım açıkçası.yazinizda yazdığınız 5 yönteme de dikkate alarak bu uyumlanma süreci dahada hızlı oldu tabii 🙋🏻♀️
YanıtlaSilMuhteşem bir yazı olmuş☺️
YanıtlaSilNe güzel bir yazı, güzel bir yol gösteriş teşekkürler kaleminize sağlık.
YanıtlaSilHem ballı hem kaymaklı bir bilgi sunumu olmuş. Keyifle okuduk. Sendromları keyifli üretime dönüştürebilme dileğiyle.. Kaleminize sağlık 🌸
YanıtlaSilÇok güldüm. Çok tatlısınız:))
YanıtlaSilYazın padişahlar savaşmıyormuş:))
Eylül ayı bu kadar güzel anlatılamazdı herhalde çok beğendim yazıyı gerçekten ellerinize sağlık
YanıtlaSilBenim en sevdiğim mevsim sonbahar belki Kasım doğumlu olduğumdan ama bu yazıyı okuduktan sonra çok daha sevdim
Kaleminize sağlık 👏🏻👏🏻👏🏻👏🏻👏🏻👏🏻👏🏻
YanıtlaSilGerçekten Eylül sendromu yaşayan tanıdıklarıma tavsiye ettiğim bir yazı oldu. Kaleminize sağlık
YanıtlaSilGülümseyerek okudum. Ben yaşıyorum bu sendromları. O yüzden bana iyi geldi 😊👍🏻
YanıtlaSilKeyifli bir yazı olmuş. Teşekkür ederim. Yazın tadını çıkardığımız gibi Eylül ayınında tadını çıkarmak gerekir.
YanıtlaSilYeni sürece adaptasyon için verdiğiniz stratejiler harika.. teşekkürler
YanıtlaSilYaşamın her anında üretimde olmak amaç için yaşamak ve hedefler belirlemeyi hatırlattı bana
YanıtlaSilÇok keyifli bir yazı olmuş, okurken çocukluk anılarım geldi aklıma, özellikle de Mario ile prensesi kurtarma kısmı tam da benlil olmuş 😊 Yazarın kalemime sağlık, böylesine keyifli makalelerin devamını diliyoruz.
YanıtlaSilBen de Eylül ayı depresyonlarına girenlerdenim, bu yazı çok iyi geldi, teşekkürler.
YanıtlaSilÇok keyifliydi kaleminize saglik:)
YanıtlaSilİnsanı mutsuz eden sanki bir eylül, bir kış mevsimi gibi geliyor. Halbuki mutluluk sadece içeriden, üreterek geliyor. 🌼
YanıtlaSil‘Oysa, konforu keyifli hale getiren şey, daha önceki hareketi, hatta azıcık da acılı çabasıdır‘
YanıtlaSilKaleminize sağlık
YanıtlaSil