Ayşe her sene torunu ile birlikte geçirirdi yaz tatilini. Anne babası çalıştığı için yaz tatillerinde torunuyla birlikte olmak onun en büyük mutluluğu haline gelmişti. O sabah da telefonun acı acı çalan sesiyle uyandı. Telefondaki oğluydu. “Anne” diyen sesi biraz telaşlıydı. “Oğlum ne oldu?” dedi kaygıyla. “Dilek ile tartıştık. Ayrılıyoruz. Hemen gelmen lazım. “
Yol boyunca düşündü. Eşiyle birlikte en büyük eserleri olmuştu oğlu. Onu el bebek gül bebek büyütmüşler, bir dediğini iki etmemişlerdi. Tek dertleri oğullarıydı. “Üzülmesin, ben onun yerine üzülürüm.” “Oğlum okumak için yorulmasın, neyim varsa onun zaten.” “Evlense bile çok uzaklaşmasın, bir tane evladım yakınımda olsun.” Gerçekten de öyle olmuştu. Ama hayat hiç de planladığı gibi olmuyordu.
Oğlum üzülmesin derken erkenden babasını kaybetmiş, hayatla çok erken yüzleşmek zorunda kalmıştı. Malım mülküm onun çalışmasına gerek yok derken, şimdi oğlu ailesini geçindirmek için çalışmak zorundaydı. Aman mutlu olsun, ben onlar için her türlü fedakarlığı yaparım diye düşünürken; şimdi de eşinden ayrılıyordu. Şimdi ne yapacak, onun yüzünü nasıl güldürecekti. Nasıl?
Geliniyle konuşmalıydı. Gelinine oğlunun eşi olması sebebiyle çok değer verirdi. Onlar sıkılmasınlar diye kirasını karşıladığı çok lüks bir evde oturtmuştu. Her hafta güzel yemeklerle dolaplarını doldurur. Oğlunun gömleklerini evine getirir yıkar, ütüler, tekrar götürür asardı. Temizliklerini o gider hallederdi. Her gün torununu okuldan o alırdı. Oğluyla gelini işten gelinceye kadar karnını doyurur, ödevlerini yaptırırdı. Gelinin tüm yükünü alarak ona destek olduğunu düşünürdü.
Şimdi de “gelinim beni kırmaz, oğlumla barışır” gözüyle bakıyordu. Ama hiç de düşündüğü gibi olmadı. Gelininden o beklediği karşılığı alamadı. Nasıl oluyor da bu kadar nankörleşmişti. O nazik, kibar kız gitmiş, yerine agresif, hırçın biri gelmişti. Ne söylese kararından vazgeçiremedi. Elinden bir şey gelmiyordu. Oğlunu böyle mutsuz, çaresiz gördükçe dünya başına yıkılıyordu. Şimdi ne yapacaktı. Oğlunun yüzünü nasıl güldürecekti?
Aslında insan başkasının öykülerine baktığında hataları çok kolay fark edebilirken kendi hatalarını kabul etmekte zorlanır. Ama fark edemediğimiz bir şey var. Bedel alanın eli güçsüzleşir. Kendimizin güçlü olduğumuzu düşündüğümüz her yerde bizzat bedellerimiz varken; iyilik ettiğimizi düşünerek, sevdiklerimizi nasıl da zor durumda bırakıyoruz farkında olmadan. Onları düşünmek, onlara destek olmak çok güzel elbette. Ama bunun ölçüsü ne olmalı? Çünkü ölçüyü kaçırırsak, onların yerine attığımız her adımda fayda değil zarar veririz istemeden.
İşte bu yüzden ilişkilerin ölçülerini bilmek çok önemli. Ayşe de ölçüyü kaçırdığını geç de olsa kabul etti. Dönüşüm de bir kabulle başlamıyor mu zaten?
Deneyimsel Tasarım Öğretisi, gerçeklikle beslenen bir strateji ilmidir.
Deneyimsel Tasarım Öğretisi; insanın gerçek amacını amaç edinmiştir…Kim Kimdir ile başlayan, İlişkilerde Ustalık ve Başarı Psikolojisi ile devam eden programları; insanların kendi dünlerine göre daha mutlu ve daha başarılı olmalarına katkı sağlar.
"İnsanoğlu, yeryüzünde var olduğundan beri, En büyük dostu ve düşmanı hiç değişmedi. Aynadaki kişi...Tek başına neler yapabileceğini keşfet!"
Hayat Dediğin...
Reviewed by Deneyimsel Tasarım Öğretisi
on
Haziran 02, 2025
Rating:
Bazen ölçüyü kaçırınca, iyilik yaptığımızı zannederken kötülük yapmış olabiliyoruz…
YanıtlaSilKimin ne ölçüde hangi role sahip olduğunu bilirsek, daha kaliteli ilişkiler kurabiliriz..
YanıtlaSilKaleminize sağlık 💐
YanıtlaSil