Güne yine yakınarak başladı Aysel: “Nerde bu telefon, zır zır ötüyor. Üff, kalkmak istemiyorum. Biraz daha uyusam ne olur sanki? İşe erken gidince madalya mı takıyorlar?”
Çalışmaktan zevk almıyor, sürekli gezmek, alışveriş yapmak, arkadaşlarıyla vakit geçirmek istiyordu. Son zamanlarda tahammül seviyesi iyice azalmış, çocukların sesine bile katlanamaz olmuştu. Evin içinde koşuşturmaları, konuşmaları çileden çıkmasına yetiyordu. Çocuklara bir anda bağırıp kızıyor, sonra da pişman oluyordu.
Benzer durum eşiyle ilişkisinde de söz konusuydu. Evde ne zaman bir gerginlik çıksa “Sen zaten beni hiç anlamadın ki” diyordu. Ona göre kocası dünyanın en anlayışsız, en cimri, en kaba insanıydı. Kafasında adamla habire kavga ediyordu:
“Ne vardı canım sanki o beğendiğim çantayı alsa. Neymiş efendim çok pahalıymış! İnsanların aldığı pahalı çantaları görse benim isteğimin nasıl da makul olduğunu anlayacak. Ama neredeee benim eşimde o anlayış! Başka ne lüksüm var benim? Öteki kadınlar gibi her gün kuaföre mi gidiyorum? Tırnak mı yaptırıyorum? Anlamıyor beni bu adam. Anca ‘hayır’ desin, başka da bir şey yapmasın. Bak gene sinirlendim, ruhum daraldı. Neyse dışarıya çıkayım da bizim kızlarla konuşayım, içimi dökmeden rahatlayamayacağım.”
Aysel arkadaş grubuyla buluştuğunda da hep aynı şeyleri konuşuyordu. Yok efendim onu kimse anlamıyormuş, kocası ona hiç değer vermiyormuş, çocukları laftan anlamıyormuş. Aysel’in ne şikâyeti bitiyordu ne de hayattan beklentileri. Birçok arkadaşı da ondan farklı değildi. Kiminin kocası, kiminin çocuğu, kiminin de akrabası ile sorunu vardı.
Masada laf lafı açtı, saatler birbirini kovaladı. Arkadaşlarıyla dertleşen Aysel “Oh be rahatladım!” diye geçirdi içinden. O sırada çaprazındaki masada tanıdık bir yüz gözüne ilişti. Bir süre bakıştılar, sonra şaşkınlıkla birbirlerine gülümsediler ve ayağa kalkıp sarıldılar.
İlkokul arkadaşı Fatma’yı yıllar sonra karşısında görmek Aysel’i çok mutlu etti. İki arkadaş uzun uzun sohbet etti. Fatma evlenmiş, çoluk çocuğa karışmıştı. Eşi öğretmendi, durumları orta halliydi, memur maaşı ile geçinip gidiyorlardı. Buna rağmen konuşurken gözlerinin içi gülüyor ve “Çok şükür, her şey yolunda” diyordu.
Aysel arkadaşını dinliyor, insan kıt kanaat yaşayıp nasıl böyle mutlu olabilir ? diye hayret ediyordu. Hiç mi gezip tozmak istemiyordu bu Fatma? Ya modası geçmiş çantasına ne demeli? Nasıl oluyor da bunu problem etmiyordu? Fatma “Hep benden konuştuk. Sen neler yapıyorsun?” dedi. Aysel şikayetlerle dolu hayatını anlatmaya başlayınca Fatma’nın yüzünde bir endişe oluştu.
“Mutlu olacağımız şeyler illa ki vardır. Seni ne mutlu eder Aysel?”
“Her kadının mutlu olacağı şeyler işte. Çok da bir şey değil aslında.”
“Mesela ne?”
“Hımm, mesela eşimin güzel bir çanta alması.”
“Peki o çantayı alsa mutluluğun ne kadar sürecek?”
Aysel kendini baskı altında hissetti, saçlarıyla oynamaya başladı. Gerginken hep böyle yapıyordu.
“Bir ay mutlu etsin. Bu yeterli bir süre değil mi? Bu kadarını hak etmiyor muyum?”
Fatma ne sorsa Aysel kaçamak yanıtlar veriyor, konuşurken stresini gizleyemiyordu. Aysel’in hayattan bütün beklentileri anda keyif veren şeylerle ilgiliydi, hiçbiri uzun süreli mutlu etmiyordu.
“Bir şey anda keyif veriyorsa toplamda tam zıddını verir.”
Anda keyif aldığımızda o hissin sürekli devam edeceğini zannederiz. Çikolata yerken bir anlık keyif alırız oysa bu keyif uzun süreli olmaz. Üstelik zamanla hem kilo alırız hem de sağlık problemleri yaşamaya başlarız. Bu durum gıda tercihlerimizin yanı sıra alışverişte de geçerlidir. Başta çok keyif alırız fakat bu keyif artık bize yetmez olur. Zaman içinde yaptığımız alışverişlerin sayısı artsa da aldığımız keyif azalır. Eşimizle, çocuğumuzla ilişkilerimizde de benzer tepkilerde bulunuruz. Çocuğumuz ağlamasın diye eline telefon veririz, ödevlerini yapmayınca da söylenmeye başlarız. Bir süre sonra sözümüz geçmez olur. İşin sonunda ne biz mutlu oluruz ne de çocuğumuz.
Arkadaşını dinledikçe Aysel’deki gerginliğin yerini düşünceli bir hal aldı. Bugün yeni bir şey öğrenmişti. Demek ki anda keyif almak ile mutlu olmak aynı şey değildi. Hiç böyle düşünmemişti. “Şimdiye kadar elimdekilerle mutlu olmayı bilememiş, hep anlık haz istemişim, öyle mi?” diye düşündü. Arkadaşıyla vedalaşıp mekândan ayrıldı ama yaşamını süzgeçten geçirmeye devam ediyordu.
Deneyimsel Tasarım Öğretisi; insanın gerçek amacını amaç edinmiştir…Kim Kimdir ile başlayan, İlişkilerde Ustalık ve Başarı Psikolojisi ile devam eden programları; insanların kendi dünlerine göre daha mutlu ve daha başarılı olmalarına katkı sağlar.
"İnsanoğlu, yeryüzünde var olduğundan beri, En büyük dostu ve düşmanı hiç değişmedi. Aynadaki kişi...Tek başına neler yapabileceğini keşfet!"
“Bir şey anda keyif veriyorsa toplamda tam zıddını verir.” İnsan ise o anlık keyiflerini arttırarak mutlu olacağını sanır oysa tam zıttında mutsuzluk çukuruna düşmekte. Toplamda mutlu olmak dileğiyle kaleminize sağlık🌸
YanıtlaSilSon yıllarda çoğumuzun yaptığımız, ne güzel anlamışsınız, teşekkürler
YanıtlaSilAhh ahh...doğru söze ne denir
YanıtlaSilMutluluğun ne kadar süreceğine karar verebilmek...
YanıtlaSilBir şey anda keyif veriyorsa toplamda tam zıddını verir.”
YanıtlaSilÇok derin...
İnsan hızlı olan ve haz vereni istiyor. Tükettikce tüketesi geliyor. Bu aşırılasinca durup düşünmek bile istemiyor. Gerisin geri dönmek gözünde büyüyor da büyüyor. Bedeli zor görünüyor. Aslında durup dusunsek ya. Ne yapıyoruz neden yapıyoruz ne yapmalıyız diye. Çok düşündürücü bir yazı olmuş elinize sağlık.
YanıtlaSil