“Öğrenmeye açık bir insan mısınız?” diye sordu mülakatı yapan Sibel Hanım. “Evet, farklı kitaplar okumayı, yeni bilgiler öğrenmeyi çok severim.” dedi Mustafa. En güçlü olduğunu düşündüğü yerden soru geldiği için hafif bir mutlulukla arkasına yaslandı ve devam etti: “Dünya klasiklerini okurum ve yeni çıkan fayda vereceğine inandığım kitapları takip ederim.”
Peki, sadece çok kitap okumak ya da ansiklopediler bitirmek bizi hayatta ve ilişkilerde kendimizle ilgili daha çok öğrenen yapar mı? Sadece çok kitap okuyarak öğrenmeye açık ve hayatta daha çok öğrenen insan olabilir miyiz? Ya da en güncel haberleri takip etmek midir öğrenmeye açık olduğumuzun işareti? Sibel Hanım sorusunun tam anlaşılmadığını düşündü ve “Sizce çok gezen mi bilir yoksa çok okuyan mı?” diye ekledi.
İnsanların söylediği gibi çok gezmek ve farklı yerler görmek miydi öğrenmek? Bu sayede mi insan daha çok şey bilebilirdi? Mısır Piramitleri’ni, Kuzey Işıkları’nı, Taç Mahal’i görmüş olmak kişiyi hayata dair daha çok öğrenen biri yapardı mıydı? Sadece farklı ülkelerden insanlarla ilişki kurmuş olmak öğrenen insan olduğumuzu mu gösterirdi? Gerçekten öğrenen insan çok mu gezerdi?
Mustafa ise gezmeyi değil okumayı tercih edenlerdendi. “Sadece gezerek insan daha iyi öğrenemiyor. Gezdiği yerlerdeki insanları ve olayları anlayan insan daha iyi öğreniyor. Kitaplar ise gezen birçok insanın tecrübelerini daha öz ve anlaşılır halde sunuyor. Eğer insan okuduğunu anlayabilirse gezen kadar öğrenebiliyor. Yani burada önemli olan gezmek ya da okumak değil, gezdiğimizden ve okuduğumuzdan ne çıkardığımız.” diye cevap verdi.
İnsana bu hayatta sınırı çok ötede olan bir öğrenme kapasitesi ve o sınırı büyütebilme yetkisi verilmiş. Peki, gerçekten ne gerekir o kapasiteyi artırmak için? “Bir şeyler eksik…” diye geçirdi içinden Sibel Hanım. Bu konu ara ara zihninde dolaşır, işin içinden çıkamayınca üstünü örterdi. Yeniden gün yüzüne çıkacağı güne kadar onunla ilgili düşünmezdi. Ama Mustafa’nın profili ve anlattıkları onu bu sorulara götürmüştü yine.
Çok prestijli okullarda okumak insanı ticarete dair daha çok öğrenen, dününe göre daha az hata yapan bir insan haline getirir miydi? Gerçekten para kazanmayı öğrenen insanlar en prestijli okullardan mı çıkardı? Belki de yaşamış olmak, deneyimlemiş olmak mıydı önemli olan? İş kurması, iflas etmesi, evlenmesi, boşanması ya da çocuk yetiştirmesi bir insanı öğrenen yapar mıydı? Sırf ticari krizler yaşadığı ya da borç alıp battığı için ticareti daha iyi öğrenir miydi? Bir musibet bin nasihatten iyidir derler ama insanın musibet yaşaya yaşaya hayatını geçirmesi öğrenmeyen bir insan olduğunu göstermez miydi?
Peki, en iyisi öğrenmemek desek, bu hayatta insanı üstün kılan en büyük becerilerden biri olan öğrenebilme becerisini hiç kullanmasak ne olurdu ki? Kendimize yeni bir bilgi katmadan bildiğimiz kadar yaşasak, sınırlı yaşantımızda daha mutlu, daha başarılı, daha olgun ve daha güçlü bir insan olabilir miyiz? Ya da gözümüzün önünde hatasından öğrenmeyen birçok insanın sonu gibi bir sonu kendimiz için ister miyiz? Öğrenmeyen bir anne, öğrenmeyen bir eş, öğrenmeyen bir çocuk, öğrenmeyen bir çalışan olmayı ister miydik?
Aslında insanın yaşadıklarından bir sonuç çıkarabilmesi, etrafındakilerden ders alabilmesi, hayatta öğrenen insan olması pek de hafife alınacak ya da olmasa da olur diyebileceği bir şey değildi. Gerçekten öğrenen insan olsak; neyi öğrenmesi gerektiğini ve nasıl öğrenen insan olacağını bilen, nasıl olurduk acaba? Gerçekten öğrenen insanın ilişkileri nasıl olur? Hatalarında nasıl tepkiler verir?
Mustafa ne kadar bildiğini ve öğrenmeyi sevdiğini anlatırken Sibel Hanım ise zihnindeki soruları şekillendirmiş, bu sefer bir yerlere varmıştı. Teşekkür ederek mülakatı bitirdi. Öğrenmeye açık olduğunu söyleyen bu çocukla belki de kariyerinin en uzun mülakatını yapmıştı ve kendisine çok şey kattığını hissediyordu. İnsanın zihnindeki soruların cevabını bulması öğrenmenin ilk adımıydı belki de. Hayata dair gerçekleri öğrenerek dünümüze göre daha mutlu, daha başarılı, daha güçlü ve daha güzel olmamız ne kıymetlidir.
Çok gezen mi bilir, çok okuyan mı? Deneyimsel öğreti der ki; ne sadece gezen ne sadece okuyan bilir. Kim yaşanmışlığından en fazla sonuç değerlendirmesi yapıyorsa o öndedir.
Maalesef öğrenmeyi; şimdilerde telefonlarda video izlemek, o konudan bu konuta bişeylerde göz gezdirmek, sanıyoruz.
YanıtlaSilAslında insanın yaşadıklarından bir sonuç çıkarabilmesi, etrafındakilerden ders alabilmesi, hayatta öğrenen insan olması pek de hafife alınacak ya da olmasa da olur diyebileceği bir şey değildi....
YanıtlaSilEllerinize sağlık
YanıtlaSilNeyi nasıl algılıyoruz ve nasıl irdeliyoruz… yaşadığım olumsuzsa da ders çıkarabiliyor muyum?
YanıtlaSil