Yine çetin geçen bir kış günüydü. Dışarıda şimşek çakıyor, gök gürlüyor, şakır şakır yağmur yağıyordu. Deniz taşmış evlerine kadar sular gelmişti. O gün çok tedirgin oldukları için denizden uzakta oturan bir akrabaların evinde kalmak zorundaydılar. Eve döndüklerindeyse evin içine kadar sular girmişti. Hemen hemen her kış bu durumu komşularıyla beraber yaşarlardı. Denizin doldurulduğu arazideki evlerin hepsi böyleydi. Kimse bu probleme bir çözüm bulamıyor tek çözümleri bir sürelerine akrabalara taşınmak oluyordu ya da kışlık başka bir eve. Aslında problemin üzerini örtüyorlardı kısacası. Ev her kış su çektiği için her odada rutubet vardı. Evdekiler ya astım ya da alerjik durum yaşıyordu. Mobilyalar su çekmekten dolayı 5 seneden fazla dayanmıyor çürüyordu. Esra bu durumdan iyice rahatsız olmaya başlamıştı. Mimarlık bölümü okuyordu ve bu durumun ne kadar ciddi bir durum olduğunu biliyordu. Her yağmurda tedirgin olmaktan, su basan evin bu dertlerinden sıkılmıştı. Annesi ile babasını aldı karşısına konuşmaya başladı.
“Doğa ile savaş ederek nereye varacağız? Biz denizi doldurarak işgal etmişiz. Deniz ise kendi hakkı olan yeri her seferinde geri almaya çalışıyor. Her kışı maddi manevi zorlanarak geçiriyoruz. Bu nereye kadar böyle devam edecek? Daha şiddetli bir yağışta evle birlikte biz de sular altında kalabiliriz. Canımızdan daha mı kıymetli bu ev? Ben de çok seviyorum evimizi ancak bize faydasından çok zararı oluyor… diyerek ailesini ikna etti. Zemini daha sağlam olan denizden uzak bir eve geçtiler. Birkaç yıl sonra astım rahatsızlıkları bayağı hafiflemişti. Sert geçen bir kış günlerce yağan yağmurdan dolayı sahildeki tüm evler sular altında kalmıştı. Yağmur dinince fark ettiler ki evlerin hepsi kullanılamaz hale gelmişti. O evlerde yaşayanlar evlerini terk etmek zorunda kaldılar. Başka başka yerlere gittiler. Bunu duyan Esra verdikleri kararın ne kadar doğru olduğunu anlamıştı. Yine de ara ara sahilden geçerken anılarının olduğu çocukluğunun ve gençliğinin geçtiği o eve bakıyordu ve duygulanıyordu.
Mal mülk hırsı denizi işgal etmeye kadar gidiyor. Daha fazla evim olsun, arsam, kiracılarım olsun istiyoruz. Ancak bir şeyi bu kadar çok isteyince insanın bilinci de kapanıyor. Esra ve ailesi de bir seçim yaptı ve kendilerine zararı olan bu evden ayrıldılar. Sonucu ağır olan yanlış seçimler yapmaya itiyor. Sonuç demişken insanın başına ne geliyorsa sonucu istemekten gelmiyor mu? Evim olsun şöyle deniz kenarında ama bana sıkıntı vermesin, suyu taşmasın, rutubetlenmesin…
Esra bir kez daha anladı ki;
Doğaya uyum sağlamadığımızda savaşmaya kalktığımızda, yenilen insan oluyor. Hele bir de bunu yaparken doğayla uyumsuz hareketlerin faturasını aslında yine ve en büyüğünden bizler kendimiz ödüyoruz. Ne var yani deniz kenarında bir evin olmasa. Onca şeye rağmen o evi oraya koymaya kararlıysan hayatın sana verdiği problemleri de çözmek gerekiyor. Bir şey seçtik zannederken aslında onunla bir sürü şeyi de seçmiş oluyoruz. Sadece sonucu değil onun getirdiği sorumlulukları da seçiyoruz işin özü. Sorumluluklardan kaçabiliyor muyuz peki, hayır… Daha doğrusu kaçtığımızı zannetsekte kaçamıyoruz…
Deneyimsel Tasarım Öğretisi, gerçeklikle beslenen bir strateji ilmidir.
Deneyimsel Tasarım Öğretisi; insanın gerçek amacını amaç edinmiştir…Kim Kimdir ile başlayan, İlişkilerde Ustalık ve Başarı Psikolojisi ile devam eden programları; insanların kendi dünlerine göre daha mutlu ve daha başarılı olmalarına katkı sağlar.
"İnsanoğlu, yeryüzünde var olduğundan beri, En büyük dostu ve düşmanı hiç değişmedi. Aynadaki kişi...Tek başına neler yapabileceğini keşfet!"
Doğa İle Savaşmak…
Reviewed by Deneyimsel Tasarım Öğretisi
on
Eylül 30, 2024
Rating:
İnsan doğaya ve tüm yaratılmışlara uyumlu olduğu ölçüde yücelir, yükselir… Ama değişmeyen kuralları olan hangi bir şeye savaş açtığımızda o savaştan galip çıkabiliriz ki?
YanıtlaSilBir kere hocam ne kadar yüksek tepen varsa o kadar derin çukurun olur demişti. Onu hatırlattı yazı.
YanıtlaSil“Doğaya uyum sağlamadığımızda savaşmaya kalktığımızda, yenilen insan oluyor.” Her zaman yenilmiş tarihe bakınca da görülüyor. Ama yazıyı okuyana kadar bu kadar detayda düşünmemiştim. Elinize sağlık.
YanıtlaSil