recent posts

banner image

Sen Kimin İhtiyacını Karşılıyorsun?

 




Tan yeri artık ağarmak üzereydi. Kadın camdan dışarıya bakarken ‘ne müthiş bir şey’ diye düşündü. Her gün tekrarlanan, binlerce yıldan beri hatta dünya yaratıldığından itibaren değişmeyen ve yaşam devam ettiği sürece değişmeyecek olan bir mucizeye şahit olmak… Kadın bu mükemmelliğin seyrine devam etti.

Gündüz, gecenin içinden çıkabilmenin mücadelesini veriyordu. Her yeni gün bu doğum heyecanı yaşanıyordu. Ve gece yerini gündüze bırakırken bir sonraki doğumu için ölümü gerçekleşiyordu.  Gündüz de görevini tamamladığında geceye devir teslimi yapıyordu. Bu döngü birbirleriyle çatışmadan, kavga etmeden süregelmekteydi.

Peki…

Diğer yaratılanların ahvali neydi? Onlar nasıl bir döngü içindeydi?

Bir tohum toprağa düştüğünde fideye dönüşüyordu. Sonra hedefi neyse ona uyumlu bir sonuç ortaya çıkıyordu. Kimi zaman elma veren bir ağaç, kimi zaman buğday, kimi zaman da limon… İhtiyacı olanların ihtiyacı karşılanıyor ve o marifeti karşılayamayanlar çürüyüp gidiyordu. Tüm mesele ihtiyaç karşılamak üzerineydi.

Peki bu durum hayvanlarda nasıldı? Onların doğumu ölümü daha farklıydı. Çoğalmaları için birbirlerine muhtaçlıkları daha fazlaydı. Ama bu konuda çok da müşkülpesent değillerdi. ‘Bunun gözü kara, şunun boyu kısa’ diye bir söylemleri yoktu. Yaratılışlarına uyumlu hareket ediyor, hem kendi ihtiyaçlarını hem de ihtiyacı olanların ihtiyacını karşılıyorlardı. Tıpkı insanın süt ihtiyacını karşılayan ineğin aynı zamanda gübresiyle bitkinin ihtiyacını karşılaması gibi.

Bir filin rızkını dolaylı olarak karıncanın dışkısından sağlıyor oluşu muhtaçlık ve ihtiyaç karşılamanın mükemmelliğini ortaya koymuyor muydu?

Süregelen bu akış içinde her bir yaratılan doğar, yaşar ve ölür. Buna hiçbirimizin bir itirazı olmaz. Elbette, rutin neyse öyle olacak deriz değil mi?

Peki, insanlara bakalım insanda da öyle mi?

Tüm yaratılanlar içinde muhtaçlığı en fazla olan insanoğludur. Ama marifeti de bir o kadar fazladır. Alet kullanması, koca koca binalar yapması, o binaların içinde yüzlerce kişinin sabahtan akşama kadar projeler üretip büyük işlere imza atması... Bunlar insanoğlunun daha uygar, daha medeni bir yaşamı elde etme çabasıydı. Böyle söyleniyordu da gerçekten de öyle miydi?

İnsanoğlu icat ettiği silahları teknolojide en üst seviyeye getirmişti. Fakat insanlık adına dip seviyeye gelinmişti.  Barış adı altında milyonlarca insan bu silahlardan zarar görüyor, savaş makul hale getiriliyordu.  Uçaklar insanların sadece ulaşım aracı olması gerekirken, bombalar atarak nasıl yaşam hakkını o insanların ellerinden alabiliyordu?

Kara ulaşımını kolaylaştırmak için yapılan arabalar, tanka dönüştürülüp hayatları bitiren hale nasıl getirilmişti? Füzeler, kimyasallar, bombalar… Sayamayacağımız kötülükler üretilmişti. Ne acı ki bunların hiçbirine insanoğlunun ihtiyacı yoktu.

O koca koca binalardaki ya da başka yerlerde üretilen projeler insanların faydasına değil miydi?

İnsan hem kendisinin hem başka bir insanın ihtiyacını karşılamak için bir arada değil miydi?

Ne vakit her şey bu kadar normalleşmişti ki? Ne vakit insanlar bu yaşadıklarını rutinleri haline getirmişti?

Ne vakit bir ağacın yeşil yapraklarını çıkarıp sonra da tam zıddında  ısınma ihtiyacımız karşılamasını normalleştirdik?

Bunun gibi binlerce mucizeyi normalleştirdiyse insanoğlu işte orada kaybedişini oluşturdu… Ve ziyan edenlerden oldu.

Bunu tersine çevirip kazananlardan olabilir miyiz? Tabi ki, evet. Peki nasıl?

Birbirimizle bir arada yaşamanın kurallarını hatırlayarak ve hatırlatarak.. Ve ihtiyaç karşılamaya çalışarak..

Her insan kendi öyküsünde olumlu özelliklere sahiptir. Yaratılışında mükemmel yaratılmıştır. Kimseyi hor göremeyiz, dışlayamayız. Ona verilen yaşam hakkını elinden alamayız. Farklılıkların zenginlik olduğunu bilirsek birbirimize olan tahammülümüz de artar. Üstelik insan insana muhtaçtır. Düşünmemiz ve kendimize sormamız gereken asıl soru şu; sen kimin ihtiyacını karşılıyorsun?

Barış insanlığın asıl tercihi olursa, insanlar birbirleriyle kardeşçe yaşar ve bu dünya daha yaşanır hale gelebilir. Kötülüğe karşı duranlar oldukça iyilik yayılabilir.

İşte o iyilerden olabilmek dileğiyle…


&

Deneyimsel Tasarım Öğretisi, gerçeklikle beslenen bir strateji ilmidir.

Deneyimsel Tasarım Öğretisi; insanın gerçek amacını amaç edinmiştir…
Kim Kimdir ile başlayan, İlişkilerde Ustalık ve Başarı Psikolojisi ile devam eden programları; insanların kendi dünlerine göre daha mutlu ve daha başarılı olmalarına katkı sağlar.

"İnsanoğlu, yeryüzünde var olduğundan beri
En büyük dostu ve düşmanı hiç değişmedi. 
Aynadaki kişi...
Tek başına neler yapabileceğini keşfet!" 

Sen Kimin İhtiyacını Karşılıyorsun? Sen Kimin İhtiyacını Karşılıyorsun? Reviewed by Deneyimsel Tasarım Öğretisi on Haziran 25, 2024 Rating: 5

7 yorum:

  1. Emeğinize sağlık çok güzel olmuş

    YanıtlaSil
  2. Muhammet Ertürk26 Haziran 2024 07:29

    Çok faydalı anlamlı ve güzel bir yazı

    YanıtlaSil
  3. Ne kadar da ihtiyacı karşılamaya yönelik olmuş :)
    Kaleminize sağlık..
    İhtiyaç karşılayanlardan olmak duasıyla inşaAllah...

    YanıtlaSil
  4. İnsan muhtaç ve her şey ihtiyaç karşılamak üzerine...ne müthiş bir kurgu 🦜

    YanıtlaSil
  5. Sayamayacağımız kötülükler üretilmişti. Ne acı ki bunların hiçbirine insanoğlunun ihtiyacı yoktu...

    YanıtlaSil
  6. İyilerden olmak dileğiyle. Emeğinize Sağlık 🌸

    YanıtlaSil
  7. Ne çok şeyi normalleştirmişiz. Nano saniyede dönen o müthiş sistemde tek bir aksaklık olmaması, milyarlarca olasılığın birbirine karışmadan düzen içinde akması. Normalleştirdik ve basit sandık. Sonra sebepleri görmez olduk. Unuttuk. Neden olduğumuzu, ne yapmamız gerektiğini. Unutunca unutulur sandık. Bu mükemmel sistemde yapılan her şeyin bir etkisi bir sonucu varmış oysa. Her yaratılan yaptığı hatırlatılıyor her olayda. Demek ki hiçbir şey boşu boşuna değil. Öyleyse hiçbir şeyi öylesine yapmamalı insan. Çok düşündürücü bir yazı olmuş. Elinize sağlık...

    YanıtlaSil

Blogger tarafından desteklenmektedir.