-Eveeet! Şimdi şöyle foşur foşur yıkıyoruz tezgahımızı. Tüm tezgahımı topladım. Derz aralarını da spreyliyorum. Beş dakika bekliyorum ve her yeri silmeye başlıyorum. Bitti bile! Pırıl pırıl oldu. Beni takip etmeyi unutmayın! Sizi seviyoruuum!
Sevcan’ın izlediği kaçıncı temizlik videosuydu bu? Bilemiyordu.
Son zamanlarda iyice temizlik videolarına sarmıştı. Sabah yatağından uyanıp kahvesini koyuyor ve ilk iş eline telefonu alıp video izlemeye başlıyordu.
Aslında her sabah; ‘’Bugün lavaboyu yıkayacağım. Çamaşırlar da bekliyor. Şu mutfağı da dip köşe bir temizlemem gerekiyor.’’ diyerek uyanıyordu. Ama nedense telefonu alıp ‘‘Belki faydalı olur, hem de biraz rahatlarım’’ diyerek izlediği onlarca videodan sonra bir iş yapmaya enerjisi kalmıyordu. Anlık olarak temizlenen bir yeri görmek onu rahatlatıyordu ama o video izlerken biriken işleri, onu toplamda daha da huzursuz ediyordu.
Bir gün daha aynı şekilde geçmiş, saat 17:00 olmuştu..
’Offf! Yine akşam oldu. Ne çabuk geçiyor şu günler ya hu! Akşam yemek yapma saati geldi bile. Keşke bir gün kırk sekiz saat olsa!’’ En pratik ne yapabilirim diye düşündü. ‘’Bir makarna haşlayayım, yanına da yoğurt koyarım, oldu bitti bile.’’
Çocuklar okuldan, eşi işten gelince yemek faslına geçildi. Çocuklar masaya oturmayı tercih etmedikleri için hızla mutfaktan yemeklerini alıp odalarına geçtiler. Genelde böyle olurdu. Sevcan ve eşi salonda yemeklerini yerken çocuklar odalarında yerdi.
Çocuklar yemek yerken bile aile ile olmak yerine bir şeyler izlemeyi tercih ediyorlardı !
Sevcan sofraya oturur oturmaz en sevdiği dizisini açıp çorbasını içmeye başladı. Eşi de genelde telefonunu önüne alır; bir yandan futbol izler, bir yandan yemeğini yerdi. Aslında oturarak çalıştığı bir işi olduğu için biraz futbol oynasa kendisine iyi gelebilirdi.
Ama o da spor yapmak yerine izlemeyi tercih ediyordu!
Sevcan’ın dizisinde ise çok güzel bir aile vardı. Akşam sofraya beraber oturan, dertleri ve sevinçleri ortak yaşayan bir aileydi. Çocuklar anneye ve babaya yardım eden, tebessümlü, saygılı ve azimliydi. Anne baba da çok merhametli ama otoriterlerdi. Baba ailesi için emek veren, akşam gelmesi özlemle beklenen adamdı. Anne de baba gibi çalışkan, kanaatkar ve sevilip sayılandı.
Sevcan da ailesi ile yaşayabileceği tüm güzellikleri, paylaşımları izlemeyi tercih ediyordu !
‘’Ahh şu diziyi izleyince nasıl imreniyorum.’’ dedi Sevcan. Eşi hiç duymamış, ekrana kilitlenmiş maçı izlemeye devam ediyordu. Ne zaman duyuyordu ki zaten onu… Tabakları gürültülü biçimde kaldırarak sinirlendiğini anlamasını bekledi. Sofrayı kaldıracak enerjiyi bulamasa da bulaşıklarla mutfağa doğru yol aldı.
Bir gün daha yine benzer bir şekilde bitmişti…
İnsanın iki seçeneği var; Bu hayatı ya yaşayarak geçirecek, ya izleyerek…
Neden yaşamak yerine izleyici oluyor insan?
İzleyici olmayı seçtikçe yaşayıcısı olmaya enerji bulamıyor olabilir mi?
İzleyici olan kendi hayatındaki sorunları çözmeye yönelik bir adım atabilir mi?
Oysa insanlar yaşayıcı olmak üzere programlanmışlardır. Kendisine verilen tüm marifetler bunun böyle olduğunu destekler.
İnsan o temizliği kendisi yapabilir..
Futbolu kendisi oynayabilir..
O sofrayı kendi ailesine kurabilir..
O sohbetin tadını kendi yakınları alabilir.
Aile ilişkisini nasıl daha iyiye götüreceğini öğrenip öğrendiklerini yaşantısında uygulayabilir..
Tüm bunların faydasını, hazzını bizzat kendi hayatında yaşayabilir.
Ama insan yaşamak yerine izlemeyi tercih ettiğinde var olan enerjisini harekete çeviremez. Bu durum kendisinde eyleme geçme konusunda isteksizlik oluşturur. Böylece hareket halinde aktif bir canlı olmaktan çıkıp pasif izleyici konumuna düşer. Başkalarının hayatları ile tatmin olmaya çabalar durur..
Sevcan’ın buradan çıkabilmesi için kendini bir miktar itelemeye ihtiyacı vardı. Çünkü insanın istediği her sonuç bir bedel gerektiriyor. Başta gerçek hayatın bedeli ne kadar zor gelse de sonrası kolaylaşacaktı. Öncesinde ne kadar plastik ve tatsız bir hayat yaşadığını fark edip “Ohh be dünya varmış!” diyecekti.
Gerçekten de dünya var; izleyeceği değil bizzat
yaşayabileceği...
Peki biz hayatımızda hangisi olmayı seçiyoruz?
İzleyici mi?
Yaşayıcı mı?
&
Elinize sağlık.. Gerçekten de daha çok izliyor olduk. Yaşamak yerine izlemek ne büyü kayıp.. Farkındalık için çok teşekkürler..
YanıtlaSilHayatın içerisine akmayı ve yaşayıcısı olmayı seçmek en güzeli olacaktır:) Düşündüren ve harekete geçiren yazınız için teşekkürler, kalemize sağlık :)
YanıtlaSilİnsan izledikçe yoruluyor, yaşam enerjisi düşüyor gerçekten, ama insan tam zıddı olur zannediyor. Küçücük gördüğümüz şeyler hayat enerjimizi nasıl da etkiliyor .
YanıtlaSilÇok güzel yazı olmuş emeğinize sağlık..
YanıtlaSilSonra da neden yaşam sevincim kalmadı diyoruz :) çok teşekkürler...
YanıtlaSilSeyirci olmaktan artık hiç birimizin o harekete gücü kalmadı 😔
YanıtlaSilYaşam sevincine sahip olmak için hep üretimde olmak , ne güzel anlatmışsınız.cok çok teşekkür ederim
YanıtlaSilKaleminize sağlık... nasıl da "ama iyi bir şey izliyorum" derken tuzağa düstugumuzu göremiyoruz...
YanıtlaSilUygulamaya geçip “Ohh be dünya varmış!” diyebilmek ümidiyle..
İzlemek kolay ve keyifli gelse de başında, tüm sahnenin sonunda izleyici,eli boş olmak istemeyiz hiç birimiz.... güzel bir farkındalık olmuş emeğinize sağlık....
YanıtlaSilKaleminize sağlık.. ‘İnsanın hayatta iki seçeceği var…’ ve hayatındaki tüm seçimlerde insan neyi seçecek ?
YanıtlaSilHayatı yaşıyanlardan olmak
YanıtlaSildileğiyle... Emeğinize sağlık :)
Ya izleyici olup kendinden uzaklaşacaksın, ya yaşayıcı olup kendine yaklaşacaksın. Netice de "Bir defa geliyoruz" dediğimiz bir hayattayız... Doğru seçim yapabilmek ümidiyle... Kaleminize sağlık :)
YanıtlaSilElinize sağlık. Çok yerinde tespitler. Hayatımız böyle film gibi akıp gidiyor biz izlerken. Ve baş rol oyuncusu olduğumuz hayatımızın seyircisi oluyoruz, seyirci koltuğunda…Rolümşzğn hakkını vermek ümidiyle…
YanıtlaSilÇok teşekkürler💐
Tam olarak bu dönemi yansıtan çok özel bir makale olmuş. Çok istek var ama hareket yok... Kaleminize sağlık 🤍
YanıtlaSilİnsan sadece seyirci kalmanın kendisinden neler götürdüğünü farkına varamıyor. Başrol oynaması gerekirken başkalarına bakıp kendi hayatını ıskalıyor. Kendi hayatımızda güçlü merhametli olabildiğimiz günlerimiz olsun. Emeğinize sağlık. Çok güzel bir yazı.
YanıtlaSilİzleyici olmanın yanında gelen ve insanı mutsuz eden bir beklenti ortaya çıkıyor. Ne güzel bir bakış. Evet izleyici olmayıp yasayıcı olmalı insan nihayetinde herkes kendi hayatında, öyküsünde tepki veriyor. Buradan da başka başka konulara bağlanır diye düşünüyorum. Kaleminize sağlık :))
YanıtlaSilTemizlik yapicam dur şu temizlik videolarını izleyim ...
YanıtlaSilEee benimkini kim yapacak?
Yapılan her davranışın bir kavramı var. Yasayıcı mısın? İzleyici mi?
Ne kadar tanıdık bir hikaye maalesef 😞
YanıtlaSilNe kadar da normalleşmiş bu durum, okurken daha iyi fark ediyor insan.. Yaşamadığımız hayatların duygusunu ağırlığını üzerimize çekmişiz ama kendi hayatımızla ilgili o kadar da bilinç vermemişiz çoğu zaman.. Halbuki o temizliği yapan, dersi çalışan, sohbeti eden biz değilmişiz.. Sahte duygular yaşamak yerine gerçeği için çaba gösterenlerden olmak dileğiyle.. Kaleminize sağlık..
YanıtlaSilZaman çok hızlı akıp giderken, her anın, yanımızdakilerin, ailenin kıymetini bilip, Hayatı yaşayanlardan olma dileğiyle.. kaleminize sağlık :)
YanıtlaSilSon zamanlarda çok sık karşılaştığımız bir durum aslında. O küçük ekranlarda sanki başkalarının hayatını yaşıyormuşuz gibi...
YanıtlaSilSpor yapmak insan için çok sağlıklı kaslandırıcı güçlendirici bir şey... Ama bu izleyerek olmuyor yaparak oluyor. İnsanlar spor izlemeyi yapmaktan daha fazla tercih ettiklerinde spor bir reklam unsuru halinde geliyor... Ama spor yapılır izlenmez seyredilmez... tv'de dizilerde başkalarının hayatlarını izlemek için verilmedi bu hayat yaşamak için o diziyi yaşamak için verildi. O zaman bir seçim yapmam lazım bu hayatta ben izleyici miyim yaşayıcı mıyım.? Sonra Bir de bakmışsın Ömür bitmiş Bu hayatı ben mi yaşadım yeni bir hayat verin bana dersin.... Süreyi doğru kullanmak adına izlemeyelim yaşayalım en iyisi.
YanıtlaSil“ Neden yaşamak yerine izleyici oluyor insan?” ı açıklayan çok güzel bir yazı… kaleminize sağlık🌸
YanıtlaSil