Bu mevsimin bu saatleri Işıl’ın en sevdiği zaman dilimleriydi. Çünkü annesi böyle bir günde camdan bakarken, sebepsiz yere içine dolan umut hissiyle kızına “Işıl” adını koymaya karar vermişti. O da bu hikâyeyi dinleyerek büyüdüğü için, ışıl ışıl yaz günleri ile arasında bir bağ olduğunu hissederdi hep..
Ama garip bulduğu bir şey vardı ki o da bu ışıltının kaynağına kimsenin direk bakamamasıydı. Işıltıları bu kadar güzelse kendi kim bilir ne kadar güzeldir diye düşünse bile, bu saatlerde güneşe hiç bakamazdı. Uzmanlar uyarıyordu; “Güneşin dik geldiği zamanlar, çıplak gözle uzun süre bakmayın” diye. Kısa süreli bakmak faydalı, uzun süre bakmak ise zararlı…
Zaten Işıl da kolay kolay bakamıyordu, gözleri acıyordu, sulanıyordu.
“Her şey zaten yaradılış özellikleri ile mesajını vermiyor mu ya, ne acayip!” diye düşündü. Güneşe uzun süre bakamayız. Ama uzun süre bakmamamız lazım.
Ama ışığını yansıttığı şeylere bakmak hem bizi mutlu ediyor hem de onlara da bakmamız lazım D vitaminini kullanabilmemiz için.
Ona da bakmayınca problem oluyor, sabahtan akşama binalarda tıkalı çalışanların hiç geçmeyen D vitamini eksiklikleri de bu yüzdendi ya…
“Yıllardır televizyonda yumurtanın sarısı mı beyazı mı kavgası veriyoruz. Hâlbuki ikisi de iç içe ve yenilebilecek lezzetteyse demek ki ikisini de yemek lazım.” Diye devam etti düşünmeye… Limonun yenilen tarafı ekşi ve girdiği yemeğe lezzet katarken, yenilmemesi gereken çekirdeği de çok acı. “Beni yeme” diyor aslında. Bulanık, çamurlu suyu içmemek gerekiyor.
Zaten zaruret olmadıkça da içilebilecek bir şey değil. Kana kana, lıkır lıkır içemiyorsun.
Yapısı ile sana bir mesaj veriyor…
Tehlikeler de böyle aslında… Gözle görülebilen tehlikelerden kaçman beklenmiş. Çünkü görebiliyorsan, hissedebiliyorsan aktif olarak kaçabilir veya bir çözüm bulabilirsin. Örneğin bir yerde yangını gördün, bak tehlikenin tam olarak nerede olduğunu algılayabiliyorsan, söndürebiliyorsan söndür, söndüremiyorsan kaç.
Çözümle ilgili senden aktif olarak bir hareket bekleniyor belli ki…
Savaşta düşman üzerine geliyorsa, belli ki onunla savaşman lazım, gücüne göre bir taktik belirleyip stratejik hamlelerle üzerine gitmen lazım…
Yağmur yağdığını görebiliyorsan, şemsiyeni alman, yağmurluk giyinmen, bez ayakkabı giymemen lazım.
Yani tehlikenin yapısı da savunmanın nasıl olması gerektiğinin mesajını veriyor.
Bir de gözle görünmeyen, nereden geleceğini net olarak bilemeyeceğimiz tehlikeler var. Örneğin virüsler. İnsanlar kaçarak virüslerden kurtulabileceklerini zannederler.
Hâlbuki bilim adamlarının kendilerince ultra korunaklı kutularda taşıdıkları sürüntülerdeki virüsün, kutular hiç açılmadığı halde, çok kısa bir süre içinde tüm laboratuvarı kapladığını görmüş. Laboratuvarın öbür ucunda bile üremiş virüs…
Yani bizim zannettiğimizden çok daha öte bir yayılma güçleri var. Nasıl yangını görebiliyorsam, orada çözüme dair dış dünyaya hamle yapmam gerekiyorsa, burada yapmam gereken şey tam tersi..
Göremiyorsam, ona doğru hamle yapamam.
Yapısı bana bu mesajı veriyor zaten.
İçeriden, kendimi kuvvetli hale getirerek ancak bunu çözebilirim.
Yani kendi bağışıklığımı kuvvetlendirerek!
Virüsü bakteriyi gözümle göremiyorsam, koşarak kaçamıyorsam, böğrüne bıçak saplayıp düşman asker gibi yok edemiyorsam buna karşı ancak kendimi kuvvetlendirerek karşı koyabilirim.
Beslenmem öyle zehirsiz olmalıdır ki, bağışıklık sistemim zehirle uğraşmak zorunda kalmasın ve gerçek savunma yapabilir olsun.
Doğru besinler tüketirsem, hücrelerim doğru mikro besinlerle dolar. Bağışıklık hücreleri işlevlerini tam olarak yerine getirebilirler böylece.
Çünkü bedenin kendi aklı var ve gerçekten çok ama çok akıllı.
Dünyanın en iyi marangozuymuş gibi... Ama elinde odun yoksa en iyi marangoz olmasının ne anlamı var ki? Sanatını icra edemiyor ki? Bağışıklık hücreleri de aynen böyle.
Doğru mikro besinler yoksa hücreleri paslandıran oksijen fazlalığını temizleyecek antioksidanlar yoksa kendi mükemmel işlevini yerine getiremiyorlar!
İşte insanın bu tarz tehlikeye karşı içeriyi güçlendirmesi lazım…
Vesvese de böyledir. Zihnimizin içinden fısıldar, göremeyiz, bize söyledikleri kendi sesimizmiş gibi gelir.
Bir düşmanı göremiyorsak bizden beklenen kılıç kuşanmak değil, ondan gelecek olumsuzluklara karşı güçlenmektir.
Vesvesenin vesvese olduğunu anlamak, korkmamıza rağmen o doğruya adım atmak, cesaret göstermek… Ve işin sonunda da aslında bizi korkuttuğu gibi olmadığını görmek… Çok istesem de bana zarar verecek şeye hayır diyecek gücümün içimde olması…
“Peki…” diye düşündü Işıl.
“O zaman her insan kendine şu soruyu sorup düşünmelidir;
Soyutta veya somutta, yeterince bağışıklığım var mı? Çünkü gözümle göremediklerime karşı beni ancak o koruyacak…”
Tehlikeler de böyle aslında… Gözle görülebilen tehlikelerden kaçman beklenmiş. Çünkü görebiliyorsan, hissedebiliyorsan aktif olarak kaçabilir veya bir çözüm bulabilirsin. Örneğin bir yerde yangını gördün, bak tehlikenin tam olarak nerede olduğunu algılayabiliyorsan, söndürebiliyorsan söndür, söndüremiyorsan kaç.
Çözümle ilgili senden aktif olarak bir hareket bekleniyor belli ki…
Savaşta düşman üzerine geliyorsa, belli ki onunla savaşman lazım, gücüne göre bir taktik belirleyip stratejik hamlelerle üzerine gitmen lazım…
Yağmur yağdığını görebiliyorsan, şemsiyeni alman, yağmurluk giyinmen, bez ayakkabı giymemen lazım.
Yani tehlikenin yapısı da savunmanın nasıl olması gerektiğinin mesajını veriyor.
Bir de gözle görünmeyen, nereden geleceğini net olarak bilemeyeceğimiz tehlikeler var. Örneğin virüsler. İnsanlar kaçarak virüslerden kurtulabileceklerini zannederler.
Hâlbuki bilim adamlarının kendilerince ultra korunaklı kutularda taşıdıkları sürüntülerdeki virüsün, kutular hiç açılmadığı halde, çok kısa bir süre içinde tüm laboratuvarı kapladığını görmüş. Laboratuvarın öbür ucunda bile üremiş virüs…
Yani bizim zannettiğimizden çok daha öte bir yayılma güçleri var. Nasıl yangını görebiliyorsam, orada çözüme dair dış dünyaya hamle yapmam gerekiyorsa, burada yapmam gereken şey tam tersi..
Göremiyorsam, ona doğru hamle yapamam.
Yapısı bana bu mesajı veriyor zaten.
İçeriden, kendimi kuvvetli hale getirerek ancak bunu çözebilirim.
Yani kendi bağışıklığımı kuvvetlendirerek!
Virüsü bakteriyi gözümle göremiyorsam, koşarak kaçamıyorsam, böğrüne bıçak saplayıp düşman asker gibi yok edemiyorsam buna karşı ancak kendimi kuvvetlendirerek karşı koyabilirim.
Beslenmem öyle zehirsiz olmalıdır ki, bağışıklık sistemim zehirle uğraşmak zorunda kalmasın ve gerçek savunma yapabilir olsun.
Doğru besinler tüketirsem, hücrelerim doğru mikro besinlerle dolar. Bağışıklık hücreleri işlevlerini tam olarak yerine getirebilirler böylece.
Çünkü bedenin kendi aklı var ve gerçekten çok ama çok akıllı.
Dünyanın en iyi marangozuymuş gibi... Ama elinde odun yoksa en iyi marangoz olmasının ne anlamı var ki? Sanatını icra edemiyor ki? Bağışıklık hücreleri de aynen böyle.
Doğru mikro besinler yoksa hücreleri paslandıran oksijen fazlalığını temizleyecek antioksidanlar yoksa kendi mükemmel işlevini yerine getiremiyorlar!
İşte insanın bu tarz tehlikeye karşı içeriyi güçlendirmesi lazım…
Vesvese de böyledir. Zihnimizin içinden fısıldar, göremeyiz, bize söyledikleri kendi sesimizmiş gibi gelir.
Bir düşmanı göremiyorsak bizden beklenen kılıç kuşanmak değil, ondan gelecek olumsuzluklara karşı güçlenmektir.
Vesvesenin vesvese olduğunu anlamak, korkmamıza rağmen o doğruya adım atmak, cesaret göstermek… Ve işin sonunda da aslında bizi korkuttuğu gibi olmadığını görmek… Çok istesem de bana zarar verecek şeye hayır diyecek gücümün içimde olması…
“Peki…” diye düşündü Işıl.
“O zaman her insan kendine şu soruyu sorup düşünmelidir;
Soyutta veya somutta, yeterince bağışıklığım var mı? Çünkü gözümle göremediklerime karşı beni ancak o koruyacak…”
***
İnsan nasıl güçlenir?
Güçlü olmak neden önemlidir?
Bu hayatın gerçekleri nelerdir?
***
Deneyimsel Tasarım Öğretisi seminer programları sevdiklerimizle kaliteli ilişkiler kurmamız, hayatta mutlu ve başarılı olmamız için ihtiyacımız olan bilgileri aktarır.
***
DTÖ Seminer Programları :
Kim Kimdir
İletişimde Ustalık
Başarı Psikolojisi
***
Bağışıklığın Var Mı?
Reviewed by Deneyimsel Tasarım Öğretisi
on
Mayıs 30, 2023
Rating:
Somuttaki yapıp ettiklerimiz aynı zamanda soyutumuzu da dizayn ediyor. Emeğinize sağlık, bilinç açıcı bir yazı olmuş 👏🏻
YanıtlaSilHiçbir şey birdenbire olmaz…
YanıtlaSilBağışıklığını güçlendirmek ne kadar önemli.
YanıtlaSilNe kadar güçlüyüz ,güçlü olmak için ne yapıyoruz. Çok güzel bir yazı olmuş .
YanıtlaSilÇok güzel ellerinize sağlık
YanıtlaSilSomutta ve soyutta bağışıklığı arttırmak ümidi ile, kaleminize sağlık 💐
YanıtlaSilSoyutta bağışıklık konusunu düşünmemiştik : ) Gerçekten önemli..
YanıtlaSilGörebildiğin ve göremediğine göre senden beklenenler olması... Çok güzel bir bakış açısıymış; aklıma gelmemişti. Teşekkürler🌸
YanıtlaSilYazar çok güzel bir bakış açısıyla farklı bir perspektifen konuya yaklaşmış, farkındalık uyandırıcı bu yazı için teşekkürler 🙏
YanıtlaSilMaşallah, Çok güzel yazı
YanıtlaSilSomutta ve soyutta bağışıklık. Çok etkileyici.
YanıtlaSilÇok güzel
YanıtlaSilÇok güzel
YanıtlaSilNe kadar güzel bir anlatımla ne güzel bir yazı olmuş emeğinize sağlık.
YanıtlaSilDeryaya acilan kapı gibi eğitime katılmak. O bilgi deryasına davet güzel olmuş.
Soyutta ve somutta hiç bağışıklığım var mı? Çok güzel bir nokta.. Somutta tamam da soyut ne kadar çaba harcıyorum?
YanıtlaSilSoyutun, somuttan üstün olduğunu anlatan güzel bir yazı elinize saglik
YanıtlaSilSoyut da bağışıklık…
YanıtlaSilNe güzel yazı emeğinize sağlık 🦋
Soyutta veya somutta, yeterince bağışıklığım var mı? korunmak için ihtiyacımız olan şey bu
YanıtlaSilSoyutta bağışıklık kazanmak çok önemli çünkü sürekli hazza götürür.
YanıtlaSil"İşte insanın bu tarz tehlikeye karşı içeriyi güçlendirmesi lazım…"
YanıtlaSilDışarıdan gelecek tehlikelere karşı tedbir alıp güçlenebiliyoruz. Ama içeriyi nasıl güçlendire biliriz?
Çok düşündürücü bir yazı olmuş emeğinize sağlık.
Soyutta ve somutta bağışıklığı kızı arttırmak.... 🌸
YanıtlaSilHayat gerçekten nir okul ve içerisinde her şey var. Düzeni okuyabilirsek . O bakış açısına sahip olabilirsek. Demekki az konuşup daha çok düşünmek ve kendi içimizi ve dışımızı güçlendirmek için bilgilenmek lazım. Çok güzel bir paylaşım . Teşekkür ederiz.
YanıtlaSilHayatın kendisi bir okul, içinde her şey mevcut. Yeterki düzeni görebilelim, onu okuyabilelim. Bunu yapabilmek içinde belki daha çok düşünmemiz, kendimizi geliştirmemiz ve farkındalıklarımızı arttırmamız lazım. Çok güzel bir paylaşım. Emeğinize sağlık. Teşekkürler.
YanıtlaSilAyşe YILDIZ Hayatın kendisi bir okul. Yeterki onu okuyabilecek ferasete sahip olalım.Bizim kendimizi geliştirmemiz, farkındalıklarımızı artımamız gerekiyor. Elinize, emeğinize sağlık. Bu kadar bir yazıda bile insanların hayatına dokunmuş oluyorsunuz. Elinize, emeğinize sağlık. Teşekkürler
YanıtlaSilSoyutta bağışıklığı güçlendirmek,somuttaki bağışıklığı güçlendirmeyi kolaylaştırır.Çok güzel anlatım.Emeğinize sağlık.
YanıtlaSilHer olayda Soyutun somutta karşılığı var
YanıtlaSilÇok güzel bir yazı. Soyutta güçlü olabilmek ancak ilimle mümkün;)
YanıtlaSilÇok güzel bir yazı olmuş 🌺 güçlenenlerden olabilmek dileğiyle...
YanıtlaSilBir çok yönden bağışıklık konusunda düşünmeye, nerede nasıl hamleler yapılabileceği İle ilgili bilinç açıcı bir yazı olmuş. Teşekkürler 🙏🏻 🌺
YanıtlaSilÇok istesem de bana zarar verecek şeye hayır deme gücünün içimde olması...
YanıtlaSilElinize emeğinize sağlık:)
Aslinda her şey Rabbim ne kadar kusur süz vermiş bozan secimi
YanıtlaSilIkisi birlikte hareket ettiginde insan gucleniyorda biz ne kadar dikkat ediyoruz?
YanıtlaSilEmeğinize sağlık hocam çok güzel olmuş
YanıtlaSilGerçekten çok net ve güzel bir şekilde kaleme alınmış, içeriden kendi bağışıklığımız güçlenmediği müddetçe dışarıdaki göremediğimiz şeylere nasıl karşı koyacağız ? Çok önemli bir konu, göz ardı edilebilecek bir konu... soyutta güçlenmemiz gerek
YanıtlaSil❤️
YanıtlaSilVesveseyi hiç böyle düşünmemiştim.. Gerçekten doğru bir bağlantı olmuş..
YanıtlaSil