‘’On sekiz, on dokuz, yirmi…’’
Sahile sıfır bu apartmana hayrandı. Eskiden hayalleri süsleyen bu mekanın, şimdilerde ikametçilerine ‘’vah’’ dendiği günlerdeydiler.
Son günlerde herkesin adeti olmuştu binaların katlarını saymak…
Bir yanı bu hesaplamalardan kurtulmak istiyor; diğer yanı boş verip unutmaktan korkuyordu tüm yaşananları... Önlem almaları şarttı.
Çocukları bırakıp evden uzaklaşma fikri onu tedirgin etse de Didem’i kıramamıştı sonunda.. Uzun zamandır iş güç peşinde koşmaktan kimseye vakit ayıramaz olmuştu. Arada yazışıyorlar ama bir araya gelemiyorlardı.
Kendi rutininde, sorumlulukları tamamlamak için yaşamak onun hayat tarzı olmuştu. Son yaşananlar herkesi olduğu gibi onu da çok sarsmıştı bu sebepten: ‘’Meğer sorumluluklarını halletsen de bir günde her şey değişebiliyordu ve hiçbir şeyi garantileyemiyordu insan bu hayatta…’’
Bu ona o kadar acı gelmişti ki… Bin bir emeğin ardından bir gece yatıp başka bir hayata uyanmak… Varlık, statü… Gücüne güvenilen ne varsa işlevsiz kalması…
Oysa, aklındaki ‘’hayatı garantileme’’ kriterleri tamamdı: Kariyer, evlilik, çocuk… Büyük şehrin büyük masraf kalemi olan kiradan da kurtulmuşlardı. Barınma fiyatları fırlayınca, sahibi evi satmış; başka kiraya güçleri yetmeyince eski bir evi borç harç satın almışlardı. Daha sevinemeden de olanlar olmuştu.
Şimdi evi satsalar borcunu kapatmıyor; borçları olduğu için bir yere de kıpırdayamıyorlardı. İçinde otururken de huzur bulamıyorlardı.
Bir kurtuluş olarak gördükleri çözüm ayaklarına dolanmıştı. İnsan kazandığının mahkumuydu sahiden…
Didem’le buluşacakları kafe az ilerideydi. Birden içindeki coşkuyu hissetti. Biriyle buluşmaktan heyecan duymak… Kim bilir kaç zamandır hissetmediği bir his…
Eskiden bu duyguları kimin için hissettiğini hatırlamaya çalıştı: Eşi Alper geldi aklına… Şimdiyse eve giderken ayakları geri geri gider olmuştu. Adamın her yaptığı batıyordu.
Yaşanan felaketin paniği, bazı şeyleri su yüzüne çıkarmıştı: Sadece ev değil; evliliğinin durumu da onu kaygılandırıyordu.
Belki de yarın diye bir şey yoktu onun için ama o hep var olacakmış gibi yaşamıştı bugüne dek. Ve şimdi, birikimleri de ellerinden giderse, bu insanla yaşlanmak anlamlı mıydı onun için?
Çatışmalardan yorulmuştu: Şimdilerde yeni anlaşmazlık konuları: Evi satıp şehir mi değiştirseler, kiraya verip başka yere mi çıksalar denklemleriydi.
Buz gibi gerçek ortadayken, neden onun dediğini yapmıyorlardı ki? Neden hep köstek oluyordu? Nasıl bu kadar rahat davranabiliyordu? O endişelendikçe sanki karşısındaki daha da gevşiyordu!
Didem’in ondaki bu huzursuzluğu sezmesi zaman almamıştı; sormasıyla dökülüverdi.
‘’Çok farklıyız Didem… Çok! Bazen avazım çıktığı kadar bağırasım geliyor. Çocuklar etkilenecek diye sabretmeye çalışıyorum ama… Böyle yaşamaya daha kaç yıl dayanabilirim; bilmiyorum inan… Ben bu hayatta neyi doğru kabul ediyorsam; o benim tam zıddım. Sanki inadına yapıyor! Böyle bir insan olabilir mi? Nasıl bir bahtsızlık benimkisi ki böyle birine denk geldim?
Sen neden gülüyorsun? Nesi komik bunun?’’
‘’Bu anlattığın davranışlar kiminkilere benziyor; hatırlıyor musun?’’
‘’Kime?’’
‘’Karşında duruyor: Ben deniz!’’
‘’Olamaz. Yok canım…’’
‘’Evet öyle. Hatırla, lisedeki hallerimizi… Seninle taban tabana zıt oluşumuzu; bir o kadar da iyi anlaştığımızı…‘’
‘’İlişkilerimde en yakın arkadaşımın özlemini mi gidermeye çalışıyorum?’’
‘’Hayır; onu demek istemiyorum. Siz de mizaç olarak Buğra’yla çok benziyorsunuz mesela. Biz de karı - koca yıllarca didiştik durduk. Neyse ki rayına oturttuk. ’’
‘’Bizim de sekizinci seneyi atlatınca mı hallolacak?’’
‘’Öyle de değil canımın içi. Kıyamam ben sana. Şunu söylüyorum: Olay, senin kafanda büyüttüğün kadar çözümsüz boyutta değil.
Aynen dediğin gibi; Farklısınız.
Esasında birbirinizi sevme nedenleriniz de o farklılıklardı.
Ama herkes bir diğerini kendine benzetmeye çalışınca, her iki taraf da yara bere içinde kaldı. Takım olmak gerekirken sanki iki düşman aynı evde yaşar hale geldi.’’
‘’ Birbirinizi olduğunuz gibi kabul edin diyorsun… Ama ben edemiyorum!’’
‘’İşin gerçeğini bilmeden, onun ve kendinin davranışlarının ardında yatan sebepleri anlamadan ‘’kabul etmek’’ sözde kalıyor. Ama meselenin aslını kavrayınca, zihindeki karmaşa berraklaşıyor. En imkansız gelecek kısmını söyleyeyim: İnsanı sinir eden, ters gelen davranışlar bile sevimli gelmeye başlıyor. Anlıyorsun ki kimsenin kimseyle zıtlaşmak gibi bir derdi yokmuş aslında…’’
‘’İyi de derdi neymiş bu insanların?’’
‘’ Bak şimdi… İşin aslı nasılmış?
Her insanın doğuştan bir yapısı varmış. Bir hamur gibi. Mesela hepsi hamur ama kek hamuruyla poğaça veya ekmek hamuruyla kurabiyenin kıvamları farklı… Kahvaltıda beyaz ekmek aranır ama kurabiye olmasa da olur. Çay saatinde de ekmek o kadar para etmiyor, kurabiye olmazsa çay saati eksik kalır.
Yani hepsinin kattığı değer apayrı..
O zaman, benim ve diğerlerinin hamuru ne?
Ve bu hamur, ne zaman, nerede, neye dönüşmeli?
Nasıl potansiyelleri var?
Nasıl işlem görmeli?
Ne olursa en faydalı ve en keyifli versiyonuna ulaşabilir?...
Burada yanıldığımız nokta karşımızdakinin bizden farklı olmasının yanlış olduğu düşünmemiz.. Birinin iyi veya zayıf olduğu alan başka, diğerininki başka… Kimi çok tedbirlidir ama öngöremediği bir pürüz çıkınca kalakalır; ötekisi başına iş açar ama çok da pratik şekilde bunları çözebilir. Kiminin mantıklı gerekçeleri etki etmediğinde, ötekisi güzellikle karşısındakini ikna edebilir. Yani ekmek karın doyurur ama yüzümü güldürmeyebilir; kurabiye de hoşuma gider ama bir saat sonra yeniden acıkabilirim.
O yüzden, her şeyin bir avantajlı bir de dezavantajlı tarafı var. İnsan her şeydeki iyi yanı çıkarıp ona uyum sağlayabilirse o zaman gerginliği de azalıyor.
Mükemmeli ararken öyle şeyleri kaçırıyoruz ki…
Hiçbir zaman sıfır kayıplı bir ticaret olmayacak. İşe atılırken yaptığım yatırım, sermayem ve emeğim benim baştaki kaybım… Peki, o kayıp, hedeflediğim bir kazançla bana dönecek mi? O arkadaşlık, o çocuk, o eş, o ev… Hiç kayıp olmazsa kazanç da olmaz. Mesele doğru kazançlar için doğru şeyleri kaybedebilmek…‘’
‘’Böyle düşünmemiştim. Dediklerin doğru ama çok zor geliyor kulağa… Nasıl yapılır, nasıl vazgeçilir bilmiyorum…’’
‘’Hayat, bu işte usta birini yanı başına koymuş zaten. İnsan başkasının davranışını, tarzını modelleyebilir. Çocukluğumuzdan beri biz bir çok şeyi modelleyerek öğrendik.
Elbette ne sen, ne de o, bir günde bambaşka birine dönüşmezsiniz. Sadece, biraz kendimize benzemeyenlerin olumlu davranışlarını görmeye odaklanarak başlayabiliriz.
Bu hepimiz için geçerli. Karşıdaki de bizdeki iyiyi modelleyecek ama tabi önce birbirimizle zıtlaşmaktan vazgeçmemiz lazım. O bizim düşmanımız değil; sadece farklıyız: Hepsi bu.
Çok yakın zamanda bunu fark etmedik mi? Demedik mi ‘’Biz neyin kavgasını yapıyormuşuz?’’ diye? Şu anda, yıllardır küs olan insanlar birbirlerini evlerinde ağırlıyorlar. Bundan ders çıkarmazsak biz daha neyden ders alabiliriz ki zaten?
Meğer hiçbir şey bizim değilmiş; nasıl da oyalanmışız bizim sandıklarımızla… İnsan kontrolünde olmayanı kontrolü altına almaya çalışınca, hayatı en çok kendine dar etmiyor mu?’’
İşte içinden çıkamadığı döngü tam da buydu: Her şeyi kontrol edemeyeceğini, tüm acı ve zararlardan kendi yöntemleriyle korunmanın mümkün olmadığını kabul etmek… Çok doğru bir tespitti. Evet, o sadece bir insandı ve her şeyi mükemmel yapamazdı. Bunu fark etmek bile içine bir nebze ferahlık vermişti.
Hayat bizlere her zaman bir şeyler anlatır. Şahit olduğumuz her şey bir mesaj verir bize; ama alıcısı olmayınca ulaşamaz yerine… Oysa ki karşılaştığımız her şeyin, yaşadığımız her olayın, hayatımızdaki her insanın bir anlamı vardır.
Sahile sıfır bu apartmana hayrandı. Eskiden hayalleri süsleyen bu mekanın, şimdilerde ikametçilerine ‘’vah’’ dendiği günlerdeydiler.
Son günlerde herkesin adeti olmuştu binaların katlarını saymak…
Bir yanı bu hesaplamalardan kurtulmak istiyor; diğer yanı boş verip unutmaktan korkuyordu tüm yaşananları... Önlem almaları şarttı.
Çocukları bırakıp evden uzaklaşma fikri onu tedirgin etse de Didem’i kıramamıştı sonunda.. Uzun zamandır iş güç peşinde koşmaktan kimseye vakit ayıramaz olmuştu. Arada yazışıyorlar ama bir araya gelemiyorlardı.
Kendi rutininde, sorumlulukları tamamlamak için yaşamak onun hayat tarzı olmuştu. Son yaşananlar herkesi olduğu gibi onu da çok sarsmıştı bu sebepten: ‘’Meğer sorumluluklarını halletsen de bir günde her şey değişebiliyordu ve hiçbir şeyi garantileyemiyordu insan bu hayatta…’’
Bu ona o kadar acı gelmişti ki… Bin bir emeğin ardından bir gece yatıp başka bir hayata uyanmak… Varlık, statü… Gücüne güvenilen ne varsa işlevsiz kalması…
Oysa, aklındaki ‘’hayatı garantileme’’ kriterleri tamamdı: Kariyer, evlilik, çocuk… Büyük şehrin büyük masraf kalemi olan kiradan da kurtulmuşlardı. Barınma fiyatları fırlayınca, sahibi evi satmış; başka kiraya güçleri yetmeyince eski bir evi borç harç satın almışlardı. Daha sevinemeden de olanlar olmuştu.
Şimdi evi satsalar borcunu kapatmıyor; borçları olduğu için bir yere de kıpırdayamıyorlardı. İçinde otururken de huzur bulamıyorlardı.
Bir kurtuluş olarak gördükleri çözüm ayaklarına dolanmıştı. İnsan kazandığının mahkumuydu sahiden…
Didem’le buluşacakları kafe az ilerideydi. Birden içindeki coşkuyu hissetti. Biriyle buluşmaktan heyecan duymak… Kim bilir kaç zamandır hissetmediği bir his…
Eskiden bu duyguları kimin için hissettiğini hatırlamaya çalıştı: Eşi Alper geldi aklına… Şimdiyse eve giderken ayakları geri geri gider olmuştu. Adamın her yaptığı batıyordu.
Yaşanan felaketin paniği, bazı şeyleri su yüzüne çıkarmıştı: Sadece ev değil; evliliğinin durumu da onu kaygılandırıyordu.
Belki de yarın diye bir şey yoktu onun için ama o hep var olacakmış gibi yaşamıştı bugüne dek. Ve şimdi, birikimleri de ellerinden giderse, bu insanla yaşlanmak anlamlı mıydı onun için?
Çatışmalardan yorulmuştu: Şimdilerde yeni anlaşmazlık konuları: Evi satıp şehir mi değiştirseler, kiraya verip başka yere mi çıksalar denklemleriydi.
Buz gibi gerçek ortadayken, neden onun dediğini yapmıyorlardı ki? Neden hep köstek oluyordu? Nasıl bu kadar rahat davranabiliyordu? O endişelendikçe sanki karşısındaki daha da gevşiyordu!
Didem’in ondaki bu huzursuzluğu sezmesi zaman almamıştı; sormasıyla dökülüverdi.
‘’Çok farklıyız Didem… Çok! Bazen avazım çıktığı kadar bağırasım geliyor. Çocuklar etkilenecek diye sabretmeye çalışıyorum ama… Böyle yaşamaya daha kaç yıl dayanabilirim; bilmiyorum inan… Ben bu hayatta neyi doğru kabul ediyorsam; o benim tam zıddım. Sanki inadına yapıyor! Böyle bir insan olabilir mi? Nasıl bir bahtsızlık benimkisi ki böyle birine denk geldim?
Sen neden gülüyorsun? Nesi komik bunun?’’
‘’Bu anlattığın davranışlar kiminkilere benziyor; hatırlıyor musun?’’
‘’Kime?’’
‘’Karşında duruyor: Ben deniz!’’
‘’Olamaz. Yok canım…’’
‘’Evet öyle. Hatırla, lisedeki hallerimizi… Seninle taban tabana zıt oluşumuzu; bir o kadar da iyi anlaştığımızı…‘’
‘’İlişkilerimde en yakın arkadaşımın özlemini mi gidermeye çalışıyorum?’’
‘’Hayır; onu demek istemiyorum. Siz de mizaç olarak Buğra’yla çok benziyorsunuz mesela. Biz de karı - koca yıllarca didiştik durduk. Neyse ki rayına oturttuk. ’’
‘’Bizim de sekizinci seneyi atlatınca mı hallolacak?’’
‘’Öyle de değil canımın içi. Kıyamam ben sana. Şunu söylüyorum: Olay, senin kafanda büyüttüğün kadar çözümsüz boyutta değil.
Aynen dediğin gibi; Farklısınız.
Esasında birbirinizi sevme nedenleriniz de o farklılıklardı.
Ama herkes bir diğerini kendine benzetmeye çalışınca, her iki taraf da yara bere içinde kaldı. Takım olmak gerekirken sanki iki düşman aynı evde yaşar hale geldi.’’
‘’İşin gerçeğini bilmeden, onun ve kendinin davranışlarının ardında yatan sebepleri anlamadan ‘’kabul etmek’’ sözde kalıyor. Ama meselenin aslını kavrayınca, zihindeki karmaşa berraklaşıyor. En imkansız gelecek kısmını söyleyeyim: İnsanı sinir eden, ters gelen davranışlar bile sevimli gelmeye başlıyor. Anlıyorsun ki kimsenin kimseyle zıtlaşmak gibi bir derdi yokmuş aslında…’’
‘’İyi de derdi neymiş bu insanların?’’
‘’ Bak şimdi… İşin aslı nasılmış?
Her insanın doğuştan bir yapısı varmış. Bir hamur gibi. Mesela hepsi hamur ama kek hamuruyla poğaça veya ekmek hamuruyla kurabiyenin kıvamları farklı… Kahvaltıda beyaz ekmek aranır ama kurabiye olmasa da olur. Çay saatinde de ekmek o kadar para etmiyor, kurabiye olmazsa çay saati eksik kalır.
Yani hepsinin kattığı değer apayrı..
O zaman, benim ve diğerlerinin hamuru ne?
Ve bu hamur, ne zaman, nerede, neye dönüşmeli?
Nasıl potansiyelleri var?
Nasıl işlem görmeli?
Ne olursa en faydalı ve en keyifli versiyonuna ulaşabilir?...
Burada yanıldığımız nokta karşımızdakinin bizden farklı olmasının yanlış olduğu düşünmemiz.. Birinin iyi veya zayıf olduğu alan başka, diğerininki başka… Kimi çok tedbirlidir ama öngöremediği bir pürüz çıkınca kalakalır; ötekisi başına iş açar ama çok da pratik şekilde bunları çözebilir. Kiminin mantıklı gerekçeleri etki etmediğinde, ötekisi güzellikle karşısındakini ikna edebilir. Yani ekmek karın doyurur ama yüzümü güldürmeyebilir; kurabiye de hoşuma gider ama bir saat sonra yeniden acıkabilirim.
O yüzden, her şeyin bir avantajlı bir de dezavantajlı tarafı var. İnsan her şeydeki iyi yanı çıkarıp ona uyum sağlayabilirse o zaman gerginliği de azalıyor.
Mükemmeli ararken öyle şeyleri kaçırıyoruz ki…
Hiçbir zaman sıfır kayıplı bir ticaret olmayacak. İşe atılırken yaptığım yatırım, sermayem ve emeğim benim baştaki kaybım… Peki, o kayıp, hedeflediğim bir kazançla bana dönecek mi? O arkadaşlık, o çocuk, o eş, o ev… Hiç kayıp olmazsa kazanç da olmaz. Mesele doğru kazançlar için doğru şeyleri kaybedebilmek…‘’
‘’Böyle düşünmemiştim. Dediklerin doğru ama çok zor geliyor kulağa… Nasıl yapılır, nasıl vazgeçilir bilmiyorum…’’
‘’Hayat, bu işte usta birini yanı başına koymuş zaten. İnsan başkasının davranışını, tarzını modelleyebilir. Çocukluğumuzdan beri biz bir çok şeyi modelleyerek öğrendik.
Elbette ne sen, ne de o, bir günde bambaşka birine dönüşmezsiniz. Sadece, biraz kendimize benzemeyenlerin olumlu davranışlarını görmeye odaklanarak başlayabiliriz.
Bu hepimiz için geçerli. Karşıdaki de bizdeki iyiyi modelleyecek ama tabi önce birbirimizle zıtlaşmaktan vazgeçmemiz lazım. O bizim düşmanımız değil; sadece farklıyız: Hepsi bu.
Çok yakın zamanda bunu fark etmedik mi? Demedik mi ‘’Biz neyin kavgasını yapıyormuşuz?’’ diye? Şu anda, yıllardır küs olan insanlar birbirlerini evlerinde ağırlıyorlar. Bundan ders çıkarmazsak biz daha neyden ders alabiliriz ki zaten?
Meğer hiçbir şey bizim değilmiş; nasıl da oyalanmışız bizim sandıklarımızla… İnsan kontrolünde olmayanı kontrolü altına almaya çalışınca, hayatı en çok kendine dar etmiyor mu?’’
İşte içinden çıkamadığı döngü tam da buydu: Her şeyi kontrol edemeyeceğini, tüm acı ve zararlardan kendi yöntemleriyle korunmanın mümkün olmadığını kabul etmek… Çok doğru bir tespitti. Evet, o sadece bir insandı ve her şeyi mükemmel yapamazdı. Bunu fark etmek bile içine bir nebze ferahlık vermişti.
Hayat bizlere her zaman bir şeyler anlatır. Şahit olduğumuz her şey bir mesaj verir bize; ama alıcısı olmayınca ulaşamaz yerine… Oysa ki karşılaştığımız her şeyin, yaşadığımız her olayın, hayatımızdaki her insanın bir anlamı vardır.
***
Daha mutlu, daha başarılı ilişkiler için gerçeklerin farkında mıyız ?
Yoksa tam aksi bizi mutsuz edecek, zarar verecek davranışlar içinde miyiz?
Farklılıkları nasıl zenginlik olarak yaşayabilirim?
***
Deneyimsel Tasarım Öğretisi seminer programları sevdiklerimizle kaliteli ilişkiler kurmamız, hayatta mutlu ve başarılı olmamız için ihtiyacımız olan bilgileri aktarır.
***
DTÖ Seminer Programları :
Kim Kimdir
İletişimde Ustalık
Başarı Psikolojisi
***
Sevme Nedeni
Reviewed by Deneyimsel Tasarım Öğretisi
on
Nisan 04, 2023
Rating:
Gerçekten de zıtlıklar bir arada… avantaj dezavantaj.
YanıtlaSilInsanoğlu günümüzde o kadar sahteyle oylanıp anlık zevklerin peşinde koşuyor ki birbirimizin farklılıklarını fark edip onu yönetemiyoruz.Çok güzel bir yazı olmuş emeğinize sağlık
YanıtlaSilFarklılıkları kabul edip zenginlik olarak yaşayabilmek,ne büyük nimet.elinize emeğinize sağlık 💐
YanıtlaSilNe güzel yazmış yazan kalemine sağlık🌸
YanıtlaSilKaleminize sağlık🌸
YanıtlaSilEmeğinize sağlık, eğitimlerinizle inşallah daha daha iyi olacağız ...
YanıtlaSilHerşey kabul etmekle başlıyor
YanıtlaSilHerşey kabul etmekle başlıyor
YanıtlaSilKarşı tarafı doğru tanıyınca kurulan iletişimin ve ilişkinin kalitesi yükselir.
YanıtlaSilİnsan kontrolünde olmayanı kontrolü altına almaya çalışınca, hayatı en çok kendine dar etmez mi ?
YanıtlaSilÇok güzel bir yazı emeğinize yüreğinize sağlık
YanıtlaSilFarklı yanlarımız birbirimizi sevmeye engel değil .yüreğinize sağlık
YanıtlaSilMükemmeli ararken çok şeyler kaçırıyoruz. Harika
YanıtlaSilÇok başarılı bir yazı. Emeğinize sağlık.
YanıtlaSilOysa sadece farklıyız
YanıtlaSilMeğer hiçbir şey bizim değilmiş; nasıl da oyalanmışız bizim sandıklarımızla… çok etkileyici bir yaziydi,ins.erkenden farkında olan uyanışa geçenlerden oluruz yüreğinize sağlık
YanıtlaSilZıtlıklarda gizli olan şifamız…
YanıtlaSilEmeğinize sağlık 🌸
Emeğinize sağlık. Çok güzel bir yazı olmuş...
YanıtlaSilÇok umut dolu, kaleminize sağlık
YanıtlaSilFarklılıkları yönetebilmek ve hayat sınavını verebilmek için insanın en çok ilme ihtiyacı var ;) Çok güzel bir yazı.
YanıtlaSilFarkı farket ve bu gerçeği kabullen ki farklılıkları yönetebilirsin.
YanıtlaSilDeğiştirecek diye uğraşırken gerçekten çok zaman kaybediyoruz
YanıtlaSilEllerinize sağlık, biraz uzun olduğu için konsantrasyon problemi oluyor.
YanıtlaSil🤍
YanıtlaSilÇevremdeki konuşmalar burada yazıya dökülmüş. Ben kadar da sıklıkla yaşanan bir durum demek ki... Basit görünen şeyler nasıl da insanın tadını kaçırıyor. İnsanlara gıcık olmakla ömrümüz geçiyor. Çözüm de bulamıyoruz.
YanıtlaSilSomut örneklerle anlatıldığında çok daha anlaşılır oluyor farklılıkların olumlu yönüne odaklanma konusu. Emeklerinize sağlık, bu güzel yazı için teşekkür ederiz.
YanıtlaSilNe güzel bir yazı olmuş. Kaleminize sağlık. Farkındalığımiz arttı tesekkurler
YanıtlaSilDevamlı karşı tarafı eleştirmemek lazım kendi yanlışlarımızında olduğunu düşünmüş olsak artı ve eksiklerimizi kabul etsek herşey rayına oturur zannediyorum
YanıtlaSilGüzel bir yazı olmuş emeğinize sağlık
Kaleminize emeğinize sağlık çok güzel bir yazı olmuş
YanıtlaSilKaleminize sağlık ☘️
YanıtlaSilElinize sağlık. Geçiyor olduğumuz zaman diliminde yaşadıklarımız hayatımızdaki ne çok şeyi tekrar sorgulamamızı sağladı. Farklılarlar güzeldir. Biz neresinden bakıyoruz konu bu?
YanıtlaSilEmeğinize sağlık çok düşündürücü bir konu herkesin farklı insanları değiştirmeden iyi yanlarıyla kabul ettiği yarınlara inşallah
YanıtlaSilFarklılıkları kabul edip bize şifa olduğu için karşılaştığımızın farkına varınca hayat daha keyifli bir hal alıyor 🌞
YanıtlaSilİnsan bir günde değişemiyor. doğru hedeflere doğru hamlelerle en güzel şekilde dönüşebiliriz inşallah 🤲🏻💐
YanıtlaSilKarşı tarafın farklı olduğunu kabul edip, onun olumlu yanlarını aldığımızda hayatın aslında o kadar da zor olmadığını anlıyoruz. Hatta daha da basitleşiyor diyebiliriz. Karşı tarafın sözlerine çok kırılmaya başladıysan, onun farklı olduğunu aklına getir ve bir daha söylediklerini gözden geçir. Belki de senin çıkarman gereken bir ders vardır veya kendine katman gereken bir özellik..
YanıtlaSilYeni evlenen çiftler için güzel bir yazı olmuş. Bin bir hayallerle evlenip umduğunu bulamayan yeni gelin ve yeni damatlar birbirlerinin aslında tahammül edilmez biri değil de ilacı olduğunu bu yazıdan anlayabilirler
YanıtlaSilEmeginize saglik .
YanıtlaSilTefekkür dolu bir yazı olmuş